gphaber

Gaziosmanpaşa için mevlid..

GAZİOSMANPAŞA

İlçemize ismini veren büyük komutan Gaziosmanpaşa ,vefat yıldönümünde Gaziosmanpaşa belediyesinin düzenlediği etkinlikle, Merkez camiinde mevlidle anılacak.

İlçemize ismini veren büyük komutan Gaziosmanpaşa ,vefat yıldönümünde Gaziosmanpaşa Merkez camiinde mevlidle anılacak.Her yıl Fatih camiinde bulunan kabri başında anılan Gaziosmanpaşa, Bu yıl Gaziosmanpaşa merkez camiinde mevlidle anılacak



PLEVNE KAHRAMANI
GAZİ OSMAN PAŞA’YI ANIYORUZ

“Tuna Nehri akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor
/ Şanı büyük Osman Paşa / Plevne'den çıkmam diyor”
dizeleriyleTürk insanının yüreğinde haklı bir gurura ve onura sahip olan,
Türk tarihi ve dünya savaş tarihinde önemli bir yer tutan Plevne Savaşı'nın komutanı Gazi Osman Paşa, ölümünün 112'inci yılında düzenlediğimiz mevlid programıyla anılıyor.

Gaziosmanpaşa Merkez Camii’nde akşam namazını müteakip düzenlenecek olan Mevlid Programına

Tüm halkımız davetlidir.

MEVLİD PROGRAMI
Tarih : 05 Nisan 2012, Perşembe
Saat : Akşam Namazını Müteakip
Yer : Gaziosmanpaşa Merkez Camii

GAZİ OSMAN PAŞA KİMDİR. (1833-1900)

Tokat'ta doğdu. Asıl adı Osman Nuri'dir. Babası, İstanbul kereste gümrüğünde kâtip olan Mehmed Efendi, annesi Şâkire Hatun'dur. Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri, henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının yanına gitti.Önce Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’ne, daha sonra 1844’te dayısının ders nâzırı bulunduğu askeri idâdiye yazıldı.Buradaki beş yıllık tahsisini tamamlayarak Mekteb-i Harbiye’ye girdi ve 1853 yılında mülâzım-ı sâni rütbesiyle okuldan mezun oldu. Erkânıharp sınıfına kaydolduysa da Kırım harbinin çıkması üzerine Rumeli’deki orduya sevkedildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rutbesi 21 Mart 1855’te mülâzım-ı evveliğe yükseltildi. Kırım Harbi sona erince İstanbul’a dönerek erkânıharp sınıfına devam etti. Bu tahsilin ardından bir süre Erkânıharp Dairesi’nde çalıştı ve bir yıl sonra kolağası oldu. 1859 ‘da Osmanlı ülkesinin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanmasına hükümetçe karar verilmesi üzerine bu hizmete askeri temsilci olarak tayin edildi ve iki yıl bu vazifede kaldı. 1861’de Rumeli Ordusu’nda görev yaptıktan sonra Suriye’de başlayan Yusuf Kerem ayaklanması sebebiyle Cebelilübnan’a gönderildi ve burada önemli hizmetlerde bulundu.1866’da Girit’te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla buraya yollandı.Adı geniş ölçüde ilk defa bu hareket sırasında gösterdiği gayret ve fedâkarlık sayesinde duyuldu. Bilhassa Serdârıekrem Ömer Paşa’nın takdirini kazandı, rütbesi miralaylığa yükseltildi ve kendisine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi. 1868’de gönderildiği Yemen’deki başarıları ile de mirlivâ oldu. Fakat Yemen’in havasına alışamayıp hastalandığı için 1871’de İstanbul’a döndü. Birkaç aylık hava değişiminden sonra Üçüncü Ordu’nun redif livalığına tayin edildi, bir süre ordu merkezi olan Manastır’da kaldı. 1873 yılında Yenipazar Tümeni kumandanlığına getirildi ve kendisine feriklik rütbesi verildi. Ardından İstanbul Merkez Kumandanlığı’na tayin edilen Osman Paşa, görevde kısa bir müddet kaldıktan sonra önce Arnavutluk’ta bulunan İşkodra kumandanlığına ve oradan da Bosna kumandanlığına gönderildi. Bosna Valisi Derviş Paşa ile aralarının açılması üzerine 1875’te merkezi Erzurum olan dördüncü Ordu Erkânıharp Başkanlığı’na tayin edildiyse de Balkanlar’ın tam bir kargaşa içinde bulunması dolayısıyla aynı yıl Niş’e gönderildi. Ardından da boşalan Vidin kumandanlığına getirildi. Sırp Prensi Milan’ın 2 Temmuz 1876 da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi esnasında Rus generallerinin kumanda ettiği Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Asıl şöhretini burada elde ettiği zaferlerle kazandı. Kendisine ikinci rütbeden Mecidiye nişanı ile 1876’da müşirlik rütbesi verildi.

 

24 Nisan 1872de Ruslar Osmanlı Devletine harp ilân ettikleri sırada Osman Paşa Vidin’deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu.Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Ruslar’’ın buraya yönelik olarak 8 Temmuz 1877’de Alman asıllı General Schilder kumandasında başlattıkları saldırılara karşı koydu, I. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu kanlı çatışma,1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Ruslar’ın Rumeli cephesinde yedikleri ilk darbe oldu. Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üzerine 18 Temmuz’da ikinci defa taarruzda bulundular. Fakat yirmi altı saat süren bu savaşta gösterilen direniş ve karşı saldırı sonucu Ruslar bir defa daha hezimete uğradı. Rumenler’in de savaşa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plevne Muharebesi’nde de başarı kazanamadı. Bu muzafferiyet üzerine Osman Paşa’ya gazilik unvanı verildi. Birbiri ardınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne’yi 13 Eylül’de kuşatma altına aldılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri huruç hareketinde bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı 40.000 neferden oluşan ordusunu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid suyunu geçmeye çalıştığı sırada Rus-Rumen topçularının ateşi sonucu bir şarapnel parçasıyla yaralandı. Erkânıharp zâbitlerinin yapılabilecek daha fazla bir şeyin olmadığını belirtmeleri üzerine de teslim olmak zorunda kaldı.Bir süre Bugot, Bükreş, Harkof ve Rusya’da esaret hayatı yaşadı.Rus çarı tarafından kendisine kahramanlığını taktir amacıyla çifte kartal nişanı verildi.İstanbul’a dönüşü için II.Abdülhamid, Serasker Müşir Rauf Paşa’yı yâver-i ekremilik ve fevkalâde büyük elçilik pâyeleriyle Petersburg’a gönderdi.İçinde Osman Paşa’nın da bulunduğu heyetin İstanbul’a gelişi (12-13 Mart 1878) muhteşem bir törenle kutlandı.

Osman Paşa14 Mart 1878 ‘de Hassa Ordusu müşavirliğine getirildi. 5 Kasım 1878 ‘de de Hassa müşirliği uhdesinde kalmak üzere Mâbeyn müşiri oldu ve ölünceye kadar bu görevde kaldı: hatta ölümünden sonra dahi yerine başka bir tayin yapılmadı. Bunun yanı sıra seraskerliğe getirildiyse de Doğu rumeli’nin istilası üzerine savaş taraftarı olmakla itham edilerek bu vazifesinden azledildi. Yaverlik unvanı, mefharet , birinci rütbeden Mecidi ve imtiyaz nişanlarına ilave olarak papa da dahil kendisini takdir eden yabancı devlet başkanları ve hükümdarlar tarafından birinci rütbeden nişanlarla mükafatlandırılan Osman Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda Edhem Paşa’dan harbe dair kesin bir cevap gelmemesi ve basında Yunanlılar’ın galibiyetinden bahsedilmesi üzerine 23 Nisan 1897’de başmüfettiş sıfatıyla hareketi yürütmek üzere savaş yerine gönderildi.

 

Askeri şahsiyeti yanında Gazi Osman Paşa saraydaki görevleri sırasında siyasi faaliyetlerde de bulundu. İngilizler’in Osmanlı Devleti üzerinde uyguladıkları baskı politikasına karşı İstanbul’da bulunan Müslüman unsurlar arasında sağlam bir yer edinerek dini grupların birleşmesini sağladı. Hindistan, Mısır ve Arabistan’daki İngiliz karşıtı gruplarla da münasebette bulundu. Yıldız Sarayı’nda ordunun ıslahını ele alan komisyon çalışmalarına katıldı.Yapılacak ıslahat hareketinin Avrupa tesirinden uzak ve öz değerlere bağlı olması gerektiğini savunarak aksi fikirdeki ıslahat komisyonu kararlarına muhalefet etti. Bu meseleden dolayı kendisiyle Sadrazam Hayreddin Paşa arasındaki siyasi mücadele Hayreddin Paşa’nın 16 Temmuz 1879’da görevinden istifa etmesiyle sonuçlandı. Muhaliflerinin fikir ve eğilimlerine şiddetle karşı çıkması aleyhinde birtakım ithamlara yol açtı. Bu ithamları incelemek üzere padişahın emriyle kurulan komisyon iddiaların asılsız olduğunu ortaya koydu.Sarayda bulunduğu süre içinde dış politika konularında Abülhamid’i etkilemeye çalıştı. 4-5 Nisan 1900 Cuma gecesi vefat etti ve Fatih Sultan Mehmed Türbesi yanına gömüldü.

Osman Paşa iyi derecede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu.Ferik Neşet Paşa’nın kız kardeşi Zâtıgül Hanım’la yaptığı evlilikten Nureddin, Kamâleddin, Cemâleddin ve Hüseyin Abdulkadir adlı dört çocuğu olmuştur. Torunları halen İstanbul, Kahire ve Paris’te yaşamaktadır. II.Abdulhamid kendisini çok takdir ettiği için iki kızını Osman Paşa’nın iki oğluyla evlendirmiştir.

 

Kaynak:Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi cilt 13. İstanbul 1996. s.464-465 Mehmet Metin HÜLAGÜ


Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.