"BU NOKTAYA GELİNMESİN DİYE MÜCADELE ETTİM"
- Sayın Baykal, yarın (bugün) itibariyle artık kurulacak seçim hükümetinin ayrıntılarını konuşacağız. Siz...
- Bakın işte zaten konu bu. Bu noktaya gelinmesin diyeydi benim bütün mücadelem. Daha ilk günden, yani o ilk görüşmede ben yeni bir seçime, bir erken seçime gitmek değil, tamamen bir koalisyon kurulmasının gerektiğini anlattım.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 10 Haziran Çarşamba günü yaptığınız görüşmeden bahsediyorsunuz...
Evet... Bakın, seçimin hemen ertesinde, Sayın Erdoğan daha hiç konuşmadan, ben, “Türkiye seçime gitmemelidir, bu tablodan bir koalisyon hükümeti çıkmalıdır” dedim orada. Ve bu kabul gördü. Hemen ertesi gün, bizim görüşmemizin ertesi günü gençlerle bir görüşme vardı. İlk değerlendirmesini orada yaptı Cumhurbaşkanı.
- Yani kamuoyu önünde konuşmadan önce sizle görüşmeyi mi tercih etti?
Seçimden sonra ağzını açmadı ve Sayın Cumhurbaşkanı benimle görüşmek istedi. Zaten bir an önce görüşme isteğini de şu gerekçeyle ifade ettiler, dediler ki, “Kamuoyuna yarın bir konuşma yapacak (Erdoğan'ın 11 Haziran'daki 4'üncü Uluslar arası Öğrenciler Mezuniyet Töreni'ndeki konuşması) yani sizinle görüştükten bir gün sonra bir konuşma yapacak, o konuşmadan önce sizinle görüşmek istiyor” dediler. Zaten onun üzerine alelacele görüşme planlandı ve geldik görüşüldü.
"BÜTÜN KOALİSYON ALTERNATİFLERİNİ SAYDIM"
- O görüşmeye ilişkin daha önce bazı açıklamalar yaptınız ama bugün daha detaylı ne söyleyebilirsiniz?
O görüşmede temel konu, ‘Türkiye seçime mi, koalisyona mı gitmelidir'di. Ben bütün gücümle Türkiye'nin mutlaka bir koalisyona yönlendirilmesi gerektiğini, bir koalisyonun bu ortamda milletin iradesine uygun çözüm olacağını ve bunu içimize sindirmemiz gerektiğini söyledim. Bütün koalisyon alternatiflerini sayarak, bir koalisyonun oluşmasına katkı yapmak durumunda olduğunu söyledim. Ayrıntılarıyla, uzun uzun bunu konuştuk.
- Cumhurbaşkanı da sizle hemfikir miydi?
Benim bu yaklaşımım kabul gördü. Tayyip Bey de o anlayışın içinde, ertesi gün o gençlerle yaptığı konuşmayı tamamen o mantığa oturttu. Ve orada dedi ki, çözüm koalisyondur, onun gereğini yapalım.
"BEN SEÇİLSEYDİM, KOALİSYON KURULMUŞTU"
- Yani Cumhurbaşkanı da koalisyon hükümeti kurulmasından yanaydı.
Şimdi bakın, o konuşma, seçimden sonraki ilk konuşmasıdır Tayyip Bey'in. O konuşmada, egolarımızdan sıyrılalım dedi, millet iradesini ortaya koymuştur, bir koalisyon kaçınılmaz gözüküyor dedi. Bu durumda bütün imkanları kullanıp bir koalisyonu gerçekleştirmeliyiz diye bir konuşma yaptı. O konuşma, işte bizim görüşmemizin ruhunu yansıtan bir konuşmaydı. Pekiyi bu ne kadar devam etti? Meclis Başkanı seçimine kadar. Meclis Başkanı seçilinceye kadar tablo buydu. O yüzden diyorum, eğer Meclis Başkanlığı seçimi o şekilde sonuçlanmış olsaydı (uzlaşı ile kendisinin seçilmesini kast ediyor) bugün mutlaka bir koalisyon, ya CHP AKP, ya AKP MHP koalisyonu, mutlaka kurulmuştu diyorum.
- Yani siz Meclis Başkanı seçilseydiniz...
Ne zaman o seçim (Meclis Başkanı seçimi) bir sürpriz olacak şekilde, Cumhurbaşkanı için de sürpriz olacak şekilde, bir AKP'li Meclis Başkanı'nın seçilmesiyle sonuçlandı, ne zaman “Birlikte bir Meclis Başkanı seçerler ve bir koalisyonu hayata geçirirler” diye düşünülen partiler tam tersine dağınık dağınık bir görüntü verdiler ve “Bir AKP'linin oraya gelmesine izin vermeyiz” diyen MHP'nin katkısıyla bir AKP'li Meclis Başkanı seçildi; o andan itibaren Sayın Erdoğan'ın tavrı değişti. Bunu görünce, Cumhurbaşkanı da dedi ki “Bırakın koalisyonu, seçim.”
Onun yönlendirmesiyle elbette bunu herkes biliyor, herkes söylüyor iş buraya geldi. Ben de bu noktayı görünce, hatırlayın, dedim ki “Koalisyon görüşmeleri artık bir tiyatrodur.” Bu ne demekti? Artık taraflardan biri seçim kararını almış, ülkeyi seçime götürecek, görünüşü idare etmek için işte böyle oyalanıyor Türkiye.
ERDOĞAN NE DEMİŞTİ
Cumhurbaşkanı, Baykal'ın bahsettiği konuşmayı 11 Haziran'daki Uluslararası Mezuniyet Töreni'nde yapmıştı. Erdoğan, şu ifadeleri kullanmıştı:
“Anayasal, yasal süreç içerisinde herkes egolarını bir kenara koymalı, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı ve kaldığımız yerden, devlette devamlılık esastır anlayışıyla bu süreç devam etmelidir. Türkiye'yi hükümetsiz bırakanlar bunun hesabını ne tarihe ne de millete veremezler.“
"MHP'NİN DERDİ, CHP'Yİ YOKSUN BIRAKMAKTI"
- Pekiyi... Sizin az önce bahsettiğiniz mantığa göre, yani Meclis Başkanlığı seçiminde ortaya konacak bir uzlaşı, koalisyon zeminini oluşturacaktı ise... O seçimde MHP'nin AKP'ye destek vermesiyle, bu iki parti arasında bir koalisyonun ortaya çıkması gerekmez miydi?
Hayır. Onun derdi bir koalisyonun kurulup kurulmamasından çok CHP'nin böyle etkin rol oynama şansından yoksun bırakılmasıydı. Kırılma orada olmuştur. O seçimin sonucu, Meclis'te bir uzlaşmanın göstergesi olsaydı, koalisyon kurulurdu. Ya AKP CHP ya AKP MHP... Zaten dediğim gibi, Cumhurbaşkanı'nın da ülkeyi seçime götürmeye yönelmesi de o andan itibaren ortaya çıktı.
- MHP'nin konuya bakışı bu muydu diyorsunuz?
Evet ama bunları sonra konuşuruz. Benim söylemeye çalıştığım şu. Aslında herkes şunu görmeli. Şimdi diyorlar ya siyaset bir çözüm üretemedi... Hayır, siyaset bir çözüm ortaya koyuyordu. Hele, şu anda senin telefondaki muhatabın (kendisini kast ediyor) bu konuda, Türkiye'de bir koalisyonun kurulmasına yardımcı olacak etkin bir rol oynadı. Belli bir etkinliği sergiledi ve belli bir tablo da ortaya çıktı ama işte o Meclis Başkanlığı seçiminin sonucu bu tablo değişti. Böyle işte. Bütün bu anlattıklarımın kıymeti bilinsin.