Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "konuk olduğu Editör Masası'nda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında kadın gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kadınlar fırsat eşitliğinden faydalanabiliyorlar mı?" sorusuna Akar, "Gayet tabii, bizim silahlı kuvvetlerimiz gerçekten milli, manevi ve mesleki değerlerine çok önem veren bir kurum ve bu kurumsal bütünlük içinde kadınlarımızla olan münasebetlerimiz de son derece ilkeli bir şekilde gerçekleşmekte. Bu konuda ben, hanım kardeşlerimin herhangi bir sorun yaşadıklarını zannetmiyorum." yanıtını verdi.
Pozitif ayrımcılıkla kadınların daima el üstünde tutulduğunu, tutulmaya da devam edeceğini belirten Akar, "Silahlı Kuvvetlerimizin mensupları olan subay, astsubay, sivil memur ve işçilerimize, tüm ülkemizdeki analarımız, bacılarımız, kardeşlerimize, özellikle ve öncelikle şehitlerimizin eşlerine ve annelerine saygılarımı sunuyorum. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Hepsine sağlık ve esenlikler diliyorum." ifadelerini kullandı.
"Soçi mutabakatıyla İdlib'deki silahtan arındırılmış bölgede ağır silahlar çıkarılmıştı. Son olarak 14 Şubat'ta Soçi Zirvesi'nde TSK'nın devriyesinin ardından İdlib'de Rusya ile ortak devriye yapılması karar altına alınmıştı. Bu kapsamda ortak devriyeler ne zaman başlayacak? İdlib'de ateşkese rağmen rejimin saldırıları devam ediyor. Bölgedeki son durum nedir?" sorusunun yöneltildiği Akar, İdlib'in şu anda hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de TSK olarak çalıştıkları önemli konulardan biri olduğunu söyledi.
"Burada memnuniyetle belirtmek isterim ki hem Rusya Federasyonu hem de İran'la bu konuda gerekli koordinasyonu sağlıyoruz." diyen Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda önemli katkılar sağladığını, özellikle 17 Eylül'deki Soçi Mutabakatının imzalanması konusunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile mutabık kalarak büyük bir felaketin önüne geçtiklerini vurguladı.
Bakan Akar, bölgede 3,5-4 milyon kişinin bulunduğunu, bunların sulh ve sükun içinde yaşamalarında 17 Eylül Mutabakatı'nın çok önemli bir rol oynadığının altını çizerek, şöyle konuştu:
"Oradaki mutabakat çerçevesinde, silahtan arındırılmış bölge var 15-20 kilometrelik. Bu çevrede bizim 12 gözlem noktamız var. Rusların da 10 gözlem noktası var. Bu bölge içindeki aşırı grupların çıkarılması, ağır silahların buradan çıkarılması söz konusuydu. Bu konuda gerçekten Türkiye olarak biz, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı elemanları, hep birlikte çok yoğun, ciddi bir çalışma yaptık. Oradaki ılımlı gruplarla radikal grupların birbirinden ayrıştırılması gerçekten çok zor bir iş. Bunu hala azimle, kararlılıkla yapmaktayız ve büyük ölçüde bu gerçekleşti. Zaman zaman farklı görüşler de çıksa biz burada yapmamız gerekenlerin büyük ölçüde gerçekleştiğini değerlendiriyoruz."
"Çok ciddi provokasyonlar olmakta"
14 Şubat'taki zirve sırasında yaptıkları temaslara bağlı olarak, 3-4 Mart tarihlerinde yeni bir metin imzaladıklarını belirten Akar, "Bugün İdlib'in dışındaki sınır bölgesinde Rusya'nın, silahtan arındırılmış bölgede de TSK'nin devriyesi başlayacak. Aynı zamanda bazı İdlib ve Afrin hava sahasının kullanılmasıyla ilgili bazı tahditler vardı. Bugün itibariyle bu da kalkmış bulunuyor. Burada gerçekten Rusya ile olan iş birliğimiz de bu anlamda son derece gelişmiş vaziyette. Bölgedeki ateşkesin devamı, istikrarın sağlanması açısından bunu önemli bir adım olarak görüyoruz." dedi.
Burada Türkiye'nin dikkatli olması gereken hususların bulunduğunun altını çizen Akar, şunları kaydetti:
"Çok ciddi provokasyonlar olmakta. Rejim bu konuda çok saldırgan bir şekilde. Siviller, masum insanlar dahil, onlara karşı çok acımasız bir şekilde bombardıman faaliyetlerini sürdürmekte. Biz de bunların durması ve durdurulması için Rusya ile sürekli temas halindeyiz. Önümüzdeki günlerde inşallah bunu da başarmak suretiyle oradaki insanların daha rahat ve huzur içinde yaşamalarını gerçekleştireceğiz. Çünkü burada herhangi bir şekilde bu saldırılar devam eder, göç başlarsa 3,5 milyon nüfusun göçünün sadece Türkiye'ye, Avrupa'ya değil Amerika'ya ulaşabileceğini değerlendiriyoruz. Bunun önlenmesi de bir insanlık görevi."
Milli Savunma Bakanı Akar, insani yardımların ulaşması, can güvenliğinin sağlanması için çalıştıklarını belirterek, "Buradaki bizim iş birliğimiz devam ediyor. Radikal unsurların ayrıştırılması için de gayretlerimizi aralıksız sürdürüyoruz. Biz, Rus dostlarımıza da söylüyoruz, bu kolay, basit bir iş değil. Bütün arazide yayılmış vaziyette olan radikal gruplardan bahsediliyor. Mücadelemiz devam ediyor." diye konuştu.
"Taahhütlerimizin arkasındayız"
Bakan Akar, gelecek günlerde bu bölgedeki şartların daha iyi olması için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Burada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri milli, manevi ve mesleki değerlerine bağlı olarak, ilkeli olarak faaliyetlerini sürdürmekte. Biz, verdiğimiz taahhütlerin tamamen arkasındayız ve burada hem bölgenin barış ve istikrarı hem bölgede yaşayan insanların rahat, huzur ve güvenliği için hem de ülkemizin hak ve menfaatleri için yapılması gereken neyse, neleri taahhüt etmişsek bunların arkasındayız ve bunların gerçekleşmesi için de gece gündüz var gücümüzle çalışıyoruz."
"Türkiye, Rusya veya İran ile hava sahası ve devriye konusunda konuşurken, rejimle dolaylı olarak mı haberleşmiş oluyor?" sorusuna Akar, "Bizim rejimle herhangi bir temasımız söz konusu değil. Görüşmemiz tamamen Ruslarla ve gerektiği zamanlarda İran'la. Dolayısıyla rejime tekabül eden birtakım işler, şunlar vesaire varsa bu Ruslar vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bizim, rejimden en büyük şikayetimiz, ateşkesin bozulması. Ateşkese uymalarını bekliyoruz. Ruslardan rejimi durdurmalarını istiyoruz." yanıtını verdi.
Rejimin bir bombardımanında 54 bin, bir başka bombardımanında ise 100 bin kişinin bölgede hareket ettiğini belirten Akar, Türkiye'nin gözlem noktaları etrafına çaresizlik içinde gelen insanların yardım istediğini aktardı.
Akar, buradaki insani durumun normalleşmesi, ateşkesin gerçekleşmesi, istikrarın sağlanması bakımından Ruslarla rejime gerekli ikazı, baskıyı yapmaları, gerekli önlemleri aldırmaları için temaslarını sürdürdüklerini kaydetti.
"Suriyeli kardeşlerimizin güven içinde evlerine dönmesini istiyoruz"
ABD'nin çekilme kararı sonrasında Türkiye ve ABD'nin gerçekleştirdiği ortak devriye ve eğitimlerin durumunun ne olacağı konusunda Akar, Mayıs 2018'de Münbiç ile alakalı güvenlik prensiplerinin, haziranda ise Münbiç yol haritasının belirlendiğini hatırlattı.
Akar, 4 Eylül 2018 itibarıyla, bu çalışmanın tamamlanması gerektiğine, Türkiye'nin bu konudaki sorumluluklarını eksiksiz ve aksaksız yerine getirmesine rağmen takvimin çok gerisinde olunduğuna işaret ederek, defalarca bu konuyu muhataplarına ilettiklerini belirtti.
Bakan Akar, "Bu konuda, bize düşecek her türlü görevi de yapmaya hazır olduğumuzu yine muhataplarımızla asker, sivil kim varsa onları konuştuk, konuşuyoruz." dedi.
Münbiç'te PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG'lilerin bulunduğunu belirten Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"PKK eşittir YPG, PYD...Bunlar çeşitli isimler altında Kandil'de, sözde karargahlarında sevk ve idare edilen terörist gruplardır. Bunu açık ve net herkese söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Gerçek bu. Bu gerçek çerçevesinde, bunlara da silahlar verildi. Biz diyoruz ki bunların elindeki silahları, söz verdiğiniz üzere bunları alın. Bunları Fırat'ın doğusuna geçirin. Buradaki yüzde 90'a yakını Arap olan, yerleşim birimi Münbiç. Burada da lokal idarenin, Münbiçlilere devrini sağlayalım. Asli unsurlar, yönetime el koysunlar. Yönetimi devralsınlar. Belki hepsinden daha önemlisi de şu anda büyük bir bölümü ile Türkiye'de misafir ettiğimiz, Suriyeli kardeşlerimizin, YPG'nin ve rejimin baskısıyla, burayı terk etmek zorunda kalan ve Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin de bu sağlanan güvenli ortam içinde evlerine dönmelerinin sağlanmasıdır. Talebimiz bu."
Münbiç'te bugüne kadar 68 bağımsız ve koordineli devriye görevi icra edildiğini, dört grup halinde değişik zamanlarda Gaziantep'te eğitim, 13 de müşterek, birleşik devriye yapıldığını anlatan Bakan Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yeterli ve istenilen faydanın sağlamadığı hususunu, gelen Amerikalı muhataplarımıza söyledik. Bir an önce bu planın uygulanması için muhataplarımızı yönlendiriyoruz, onlara taleplerimizi iletiyoruz. Burada, eğer Münbiç'te söylediğimiz plan uygulanmazsa, herhangi bir şekilde rejim girerse, herhangi bir şekilde YPG kalmaya devam ederse, Amerikalılar çekildikten sonra, buraya herhangi bir şekilde Suriyeli kardeşlerimizin dönmeyeceğini, açık ve net bu bilgileri alıyoruz, Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Özgür Suriye Ordusu unsurlarının burada olmasıyla ancak gerçekten bir barış ve istikrarın olabileceğini, bu çerçevede de Suriyeli kardeşlerimizin gönül rahatlığı içinde bu bölgeye dönebileceklerini muhataplarımıza söyledik."
'314 bin 590 kişinin evlerine döndü'
Akar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları'yla yaptığı operasyonlar sonucunda, bölgenin teröristlerden temizlenmesine bağlı olarak, 314 bin 590 kişinin evlerine döndüğünü bildirdi.
Bunun devam etmesini istediklerini vurgulayan Akar, şöyle konuştu:
"YPG'nin özellikle buradaki insanlara zulüm ettiği, zarar ziyan verdiği Birleşmiş Milletler raporunda da kendini göstermektedir. Münbiç'te bize tehdit oluşturan, PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG'nin sürekli kalmasına müsaade etmeyeceğimizi, biz bu işlerin barışçıl yollarla görüşmelerle konuşarak diyalogla çözülmesinden ve taşların bu şekilde yerine oturmasından yanayız. Bunun dışında herhangi bir şey düşünülüyor ve planlar varsa bunların geçerli olmadığını, bunların yaşama şansının olmadığını, bizim burada sınırlarımıza bu kadar yakın bir bölgede bir PKK, YPG terörist grubunun yaşamasını biz kendi ülkemiz ve halkımız için bir tehdit ve tehlike olarak görüyoruz."
"Burada başka niyetler aramak lazım"
Bakan Akar, DEAŞ'la göğüs göğüse mücadele eden ve onların da en radikallerinde 3 binini etkisiz hale getiren tek devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin Kürtlere zarar vereceği şeklinde propaganda yapıldığının hatırlatılması üzerine Bakan Akar, "Bu konu hem telefon görüşmelerinde hem de yüz yüze görüşmelerde asker, sivil tüm muhataplarımıza, sürekli dile getirdiğimiz bir husus. Bu konu, çok önemli bir konu." dedi.
"Burada bilerek ve bilmeyerek yanlış bir tercüme var. Burada bir farklılaştırma var. Biz başından beri, YPG, PKK, DEAŞ, FETÖ, El-Kaide gibi teröristlere karşıyız." diyen Akar, şöyle konuştu:
"Başta Kürt kardeşlerimiz, hiçbir etnik grupla problemimiz söz konusu değil. Bizim tek hedefimiz, teröristler. YPG dediğimiz zaman sadece ve sadece teröristleri kastediyoruz. YPG'nin ve PKK'nın içinde çok değişik unsurlar var. Avrupa'da, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, yurt dışında, Kafkaslar'dan, Balkanlar'dan değişik unsurlar var. Bizim hedefimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak terörle mücadele, teröristle mücadele. Bu YPG başlığı altında Marksist, Leninist, Komünist, teröristlerle bizim mücadelemiz. Onun dışında bizim kesinlikle Arapları, Kürtleri hedef almak gibi böyle bir şey söz konusu değil. Fırat Kalkanı harekat bölgesinde ve Afrin bölgesinde ülkemizde et ve tırnak gibi olduğumuz, aynı coğrafyayı paylaştığımız, aynı kaderi, ekmeği, sevinci paylaştığımız milyonlarca kardeşimizle beraberiz. Bu çok absürt bir şey. Kesinlikle, kabul etmiyoruz. Burada yanlış anlaşılma değilse burada başka niyetler aramak lazım."
"Teröristler yeni birtakım yöntemler peşindeler"
Akar, ABD'nin çekilme kararı sonrası daha önce Türkiye tarafından ortaya konulan güvenli bölge oluşturulması talebinin yeniden gündeme gelmesiyle burada hangi ülkelerin askerlerinin bulunacağı ve kurulması planlanan güvenli bölgenin coğrafyaya ne gibi katkıları olacağına ilişkin soru üzerine, "Bunun cevabı çok kısa, Orada kim olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları olacak. Burası kesin." yanıtını verdi.
Buradaki sınırların Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar 440 kilometre uzunluğunda olduğuna dikkati çeken Akar, "Bizim talep ettiğimiz derinlik de 30-40 kilometre, bunu çarpıp, böldüğümüzde ortaya 13 bin kilometrekarelik bir alan çıkıyor. Bu 13 bin kilometrekarelik alanın herhangi bir şekilde 300-500 kişiyle kontrolü mümkün değil." ifadelerini kullandı.
Oraya Amerikalılar ve koalisyon adı altında diğer Avrupa ülkelerinden bazı unsurlar geldiği takdirde onlara karşı YPG'nin tavrının önemli olduğuna işaret eden Akar, "YPG oradan çıkarıldığı için YPG onlara hasmane tutum içinde olacak, konvansiyonel olmayan birtakım eylemlere girişecekler. Bombalama vesaire, el yapımı. Bunlar olduğu takdirde oradaki az sayıda koalisyon varlığı adı ne olursa olsun, bunlarla mücadele etmesi mümkün değil, dolayısıyla oranın güvenli olması mümkün değil. Bizim de hudutlarımızın ve halkımızın güvenli hissetmesi mümkün değil." diye konuştu.
Akar, dertlerinin hiçbir şekilde toprak işgali olmadığının altını çizerek, şöyle devam etti:
"Biz başından beri söylüyoruz, başta Suriye ve Irak olmak üzere, tüm komşularımızın politik, siyasi, toprak bütünlüğüne son derece saygılıyız. Bizim amacımız, bizim dedimiz kendi ülkemizin, milletimizin, halkımızın güvenliği. Bunun için çalışıyoruz, bunun için mücadele ediyoruz. Bu manada da güvenli bölge konusunda 30-40 kilometre diyoruz. Niçin söylüyoruz. Çünkü şu anda teröristler yeni birtakım yöntemler peşindeler, bunlardan birisi de drone'ların kullanılması. Drone'lara patlayıcıları koyuyorlar. Bu patlayıcıları göndermek suretiyle karakollarımıza, insanımıza, sivil, asker demeden saldırılarda bulunuyorlar. Bunları def edebilmek için bunların bir şekilde 30-40 kilometre sınırlarımızdan uzaklaştırılması lazım, bizim talebimiz budur. Biz bunu yaptığımız zaman oradan teröristlerden bölgeyi temizlediğimiz zaman Münbiç'te olduğu gibi oraya yine oranın sahipleri olan Kürt ve Türk kardeşlerimiz Türkiye'de misafir ettiklerimiz kendi ülkelerine dönecekler, çalışmamız gayretimiz bundan ibaret."
Akar, terör örgütünün drone'ları nereden temin ettiğine ilişkin sorusuna da "Bunlar tabii bir kısmını kendileri imal ettiklerini söylemekle beraber, yurt dışı destek olmadan bunların idamesi mümkün değil. Sonuçta teknik, teknolojik çalışmalar gerektiren hususlar ve bunları da yapıyorlar. Maalesef bazı ülkeler bu desteklerini halen sürdürüyorlar. Bunları da biz izliyoruz, takip ediyoruz. Bunu da istihbaratımız çok başarılı bir şekilde belgeliyor. İlgili kişilerle kurumlarla birimlerle bunları görüşüyorlar, söylüyorlar." yanıtını verdi.
"Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumunda kalacağız"
Şu anda burada çelişkili bir durum içerisinde olunduğuna işaret eden Akar, "Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Trump'la yaptığı görüşme sırasında çok açık ve net bir şekilde Sayın Trump tarafından ifade edildi, takriben 30 kilometrelik mesafenin güvenli bölge olacağı konusu açık ve net tartışma yok. Şimdi bu mesafe de tartışılıyor aramızda. Gelen misafirlerimiz bize bu mesafe 'Şu olsun, bu olsun' diye bazı rakamlardan bahsediyorlar fakat bizim bunları kabul etmemiz mümkün değil. Bu konuda biz yapacağımız işleri planladık, hazırlıklarımızı tamamladık. Planlarımız, hazırlıklarımız var. Bunun barışçıl bir şekilde gerçekleşmesi için çalışıyoruz. Herhangi bir şekilde buna imkan olmazsa o zaman kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumunda kalacağız, daha önce olduğu gibi." diye konuştu.
Fırat Kalkanı Harekatı'nda beraber yapma konusunda muhattaplarla görüşüldüğünü ve bunun mümkün olmadığını hatırlatan Akar, "Bizim güvenlik ihtiyacımız var, bunu zevkten yapmıyoruz, yapmak durumundayız ve bunun için yapıyoruz. Bunu da yine gerekirse yapmaya hazır olduğumuzu her zaman söyledik." dedi.
ABD'li muhattaplarıyla telefonda ve yüz yüze görüştüklerini ve bu konuda bir mutabakat sağlanmasına gayret gösterdiklerini anlatan Akar, burada anlayış birliğine varmaya çalıştıklarını, yaptıkları çalışmanın da evrensel normlara, uluslararası hukuka uygun olduğunu, taleplerinde hiçbir aşırılık olmadığını da görüşmelerde tekrar dile getirdiklerini ifade etti.
Akar, burada barış ve istikrarı sağlama, ülke ve halkın güvenliği anlayışıyla çalıştıklarının altını çizerek, şöyle konuştu:
"Bölgenin güvenli hale gelmesiyle buradan ayrılmak zorunda kalan Kürt, Arap, Suriyeli kardeşlerimizin evlerine dönmeleri için çalışıyoruz. Buradaki işkencenin, ezanın, cefanın, YPG'nin uyguladıklarının bitmesi için çalışıyoruz. İnsanlık noktası nazarında çalışıyoruz. Açlık, susuzluluk, zorla askere alma, eğitim hakkının elinden alınması gibi bir sürü orada uygulamalar var bunların son bulması için çalışıyoruz. Burada hiçbir Kürt kardeşlerimizle hiçbir problemimiz yok. Normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak herkesin ne problemi varsa onların da o problemi var. Dolayısıyla bunların hepsi normal hukuk devleti içinde çalışılıyor, çözülüyor, gelişiyor, değişiyor. Bizim bunun dışında bir mücadele şeklinde, TSK'nın hedefi şeklinde Kürtler diye bir şey söz konusu değil. Bu tamamen yalandır, yanlıştır. çelişkidir, böyle bir şey söz konusu değil. Bizim tek hedefimiz var teröristler. Kim bunlar FETÖ, PKK, YPG, DEAŞ ve diğerleri El Kaide vesaire gibi bunların türevleri bunlarla uğraşıyoruz, biz."
'Güvenlik hiçbir şekilde müteahhite verilemez'
Bir başka soru üzerine Akar, "Güvenlik hiçbir şekilde müteahhite verilemez. Dolayısıyla bizim ülkemizin güvenliği söz konusu olduğu zaman elimizden gelen neyse, yapmamız gereken neyse bunları yapmak zorundayız." diye konuştu.
Reyhanlı ve Kilis'te yaşanan olayları hatırlatan Akar, "Bunları görmemezlikten gelip de her şey güllük gülistanlık gibi 'Siz orada ne yapacaksınız?' Güvenliğimizi sağlayacağız. Dolayısıyla bunda çok kararlıyız, her şeyimiz hazır. Yeri ve zamanı geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri 'ölürsem şehit, kalırsam gazi' anlayışı içinde ülkesinin, milletinin güvenliği için yapılması gerekeni yapacak." diye konuştu.
Bir şekilde teröristleri etkisiz hale getireceklerinin altını çizen Akar, "Asıl problem bunların içerideki ve dışarıdaki hamileri. Problem sahası bu. Bunun üzerinde daha çok durmak lazım. Ülkemizin egemenliği, bağımsızlığı, güvenliği, bekası konusunda bu teröristlere yardım ve yataklık yapanlar aslında daha geniş bir alanda yer tutmakta bunlarla mücadelenin de göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum." değerlendirmesini yaptı.
Bu alanın güvenliğini Türkiye olarak tek başınıza temin edebilir misiniz? sorusuna ise Akar, "Evet, hazırız, bunu yapacağız. Bunu Fırat Kalkanı'nda, Afrin'de gösterdik, asil milletimizin, bize olan sevgi, güveni ve duasıyla inşallah bunu da görev verildiğinde yapmaya hazırız ve yapacağız." dedi.
'15 bin 621 kişi TSK'dan ihraç edildi'
FETÖ ile mücadele konusunda Akar, "Şu ana kadar 15 bin 621 kişi TSK'dan ihraç edildi. Bunların 358'i çeşitli aşamalardan sonra silahlı kuvvetlere döndü. FETÖ'den temizlendikçe güçleniyoruz. Kalanlar büyük samimiyetle kendilerine verilen görevleri büyük bir heyecan, aşk ve şevkle yapıyor." dedi.
Akar, "(Ankesörlü telefon soruşturması) 3 bin 703 kişi ihraç oldu, 6 bin 486 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun adli ve idari işlemleri devam ediyor. Ankesörlü telefonlar, büfeden aramalar, bunlarla ilgili kurulan bu ardışık telefon konuşmaları... Bunların hepsi istihbarat kuruluşlarımız tarafından çalışılıyor, tasnif ediliyor, bu tasniflere göre yargı kararını veriyor, yargı kararlarını da eksiksiz uyguluyoruz." diye konuştu.
'66 bin 568 teröristin etkisiz hale getirildi'
Milli Savunma Bakanı Akar, 1984'ten şu ana kadar 66 bin 568 teröristin etkisiz hale getirildiğini söyledi.
Akar, "24 Temmuz 2015'ten beri 14 bin 800, 1 Ocak 2018'den bugüne kadar 1795'i yurt dışı olmak üzere 2556 terörist etkisiz hale getirildi." dedi.
"Türkiye, Irak ile Suriye'nin kuzeyinde toplam 17 bin terörist var. 750'si yurt içinde, 3 bini Irak'ın kuzeyinde, 13 bini Suriye'nin kuzeyinde." diyen Akar, "Şehitlerimizin tek damla kanı yerde kalmadı, sevdiklerinin gözyaşlarının hesabı soruldu, sorulmaya devam edilecek." ifadesini kullandı.
Bakan Akar, şunları söyledi:
"Hem Irak'ın kuzeyinde Sinat-Haftanin'de, Metina'da, Zap'ta, öbür taraftan da Avaşin-Basyan'da ve Hakurk'ta, onun gerisinde Gara'da, onun gerisinde Kandil ve Asos'ta yapılması gereken neyse bunları yapacağız, yapmak zorundayız. Niçin? Ülkemizin ve milletimizin güvenliği, egemenliği ve bağımsızlığı için, bekası için."
Akar, "(Terörle mücadele) Burada herhangi bir şekilde yavaşlayamayız, duramayız. Bunu sonuna kadar götüreceğiz. Sincar devamlı gözetlediğimiz, devamlı takip ettiğimiz bir yer. Mahmur sürekli takip ettiğimiz bir yer." şeklinde konuştu.
'Bizim S-400 almamız bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk'
S-400'lerin ekimden itibaren kurulmaya başlanacağını belirten Akar, şunları söyledi:
"Nerelerde olacağı konusunda Hava Kuvvetleri çalışmaları sürdürüyor.
Bizim S-400 almamız bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk. 82 milyon vatandaşımızı korumak ve kollamak zorundayız.
Türkiye artık pazar olmaktan bıktı. Ortak üretim yapacağız, teknoloji transferi yapacağız, biz de üretici olacağız. Dolayısıyla biz de artık geldiğimiz noktanın bilincindeyiz."
Milli Savunma Bakanı Akar, "Türkiye'nin tezleri, çok açık keskin şekilde masaya konuluyor. Fakat tamamının anlaşıldığını da söylemek mümkün değil. 10 bin kilometreden gelip de bakıldığında bunun anlaşılması zor oluyor. İçinde olanlar anlıyorlar da anlayanların bunları karar vericilerine iletmelerinde sıkıntılar olabiliyor." dedi.
"Türkiye, 90'lı yıllardan itibaren ciddi, önemli bir hava ve füze tehdidi altında." şeklinde konuşan Akar, "Bunu biz öngördükten ve değerlendirdikten sonra hava sistemlerinin temini ve tedariki için çalışmalar yapıldı ve bunlar 2011'den sonra daha yoğunluk kazandı." ifadesini kullandı.
"Mili politikalarımız çerçevesinde dün neysek bugün de oyuz. Bunun en tipik göstergesi, NATO'ya karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz, NATO Genel Sekreteri de bunu her zaman teyit ediyor." diyen Akar, şöyle konuştu:
"Suriye krizinin başlangıcında NATO'ya yaptığımız müracaat çerçevesinde Amerika, Almanya, Hollanda'dan bataryalar gelmek suretiyle bizim buradaki güvenliğimize katkı sağladılar. Fakat şunu da gördük, belli bir süre sonra onlar buradan ayrıldılar. Şu anda ülkemizde hava savunmamıza katkı sağlayan bir İspanya var bir de İtalyanlar var. Şunu gördük, bizim mutlaka bunlardan sahip olmamız lazım."