Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ``Biz, değişimin bir gereği olarak, en ileri teknolojiyi çocuklarımıza sunmak, bunun alt yapısını onlara sağlamak zorundayız. Ancak aynı zamanda, çocuklarımızın kendilerine, ailelerine, çevrelerine yabancılaşmalarını engellemek, teknolojinin esiri olmalarını da önlemek zorundayız. Teknoloji bize değil, biz teknolojiye hükmedeceğiz`` dedi.
Başbakan Erdoğan, Cevahir Otel`de düzenlenen 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi`nde yaptığı konuşmada, böyle hayati bir konuyu gündeme taşıdıkları için Milli Eğitim Bakanlığı, Marmara Üniversitesi, Kültür, Toplum ve Aile Derneği ile Ümraniye Belediyesi`ne teşekkür etti.
Kongrenin açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın yanı sıra, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül, Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, Kültür Derneği Başkanı Yrd. Doç. Dr. Gülşen Öztürk ve çok sayıda davetli katıldı.
``İnsanlık tarihi, en başından itibaren sürekli bir değişim içinde oldu`` diyen Erdoğan, bizlerin, insanlık tarihinde, bu anlamda sadece yazılı olan dönemi, yazının kullanıldığı dönemi bildiğini ve sadece o dönemlerdeki verilere ulaşabildiğini söyledi.
Erdoğan, son 200 yıl içinde dünyanın geçirdiği değişimin, insanlık tarihi boyunca yaşanan en keskin değişim süreçlerinden biri olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
``Gerçekten de son yüzyıllarda, coğrafi keşifler, bilimsel araştırmalar, icatlar, özellikle de savaşlar, insanlık tarihinin yönünü değiştirdi. Bizler, kağnının ne olduğunu biliyoruz. Bunu köylerde gördük. Bizler, karasabanın ne olduğunu biliyoruz. Bugün artık, belki Türkiye`nin hiçbir yerinde kalmayan, izine rastlanmayan karasaban ve kağnı, muhtemelen insanlık tarihiyle en eski tarım araçları olarak anılacak. Yani, binlerce yıl boyunca kullanılan, bizim de kullanımına şahit olduğumuz tarım araçları, sadece 20-30 yıl önce tarih oldu. Ampul, 1879`da yani bundan sadece 133 yıl önce icat edildi. İnsanoğlu, binlerce yıl boyunca elektrik kullanmadı, ampul kullanmadı ama şu anda dünyanın hemen her yerinde elektrik var, hemen her evinde ampulün değişik versiyonları var.``
Başbakan Erdoğan, değişimin önünde durmanın, değişime set çekmenin mümkün olmadığını da vurgulayarak, şunları söyledi:
``Bizim, değişimi kontrol etmek, değişimi yönlendirmek, değişimi sağlıklı şekilde kanalize etmek gibi bir sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum. Sadece hükümetin değil, sadece siyaset kurumunun değil, üniversitelerin, okulların, en önemlisi de anne ve babaların böyle bir sorumluluğu var. Biz, değişimin bir gereği olarak, en ileri teknolojiyi çocuklarımıza sunmak, bunun alt yapısını onlara sağlamak zorundayız. Ancak aynı zamanda, çocuklarımızın kendilerine, ailelerine, çevrelerine yabancılaşmalarını engellemek, teknolojinin esiri olmalarını da önlemek zorundayız.``
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ``Bilgisayar hızla yayılıyor, bilgisayar oyunları hızla yayılıyor, internet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de süratle yayılıyor`` dedi.
Erdoğan, Cevahir Otel`de düzenlenen 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi`nde yaptığı konuşmada, bilim ve teknolojideki bu hızlı değişimin, insanlığa ne kazandırdığı ve ne kaybettirdiği tartışmalarını bilim adamlarına bıraktığını dile getirdi.
``Bakınız, bizler ve bizim yaşıtlarımız, sınırlı imkanlara sahip bir ülkenin çocukları olarak dünyaya geldik. Ekonomik krizlerin yaşandığı, çok ağır savaşların yaşandığı, sadece Türkiye`de değil, dünyada büyük sorunların olduğu bir dönemde hayata gözlerimizi açtık`` diyen Erdoğan, çocukluğundaki oyuncakları anlattı.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
``Biz çocukken, oyuncaklarımız nelerdi- Bir kere öyle bugünkü gibi futbol topuna ulaşmak mümkün değildi. O zaman futbol topu kağıt yumaklarından, bez parçalarından oluşuyordu. Onları birbirine dolayarak, onları birbirine bağlayarak biz futbol topumuza kavuşuyorduk. Bez parçalarını, kağıt, gazete parçalarını yumak haline getiriyor ve genellikle bununla futbol oynuyorduk. Öyle forma, şort, tozluk, spor ayakkabı, halı saha, çim saha böyle bir şey söz konusu bile değil. Uzun zaman biz bunlara sahip olamadık. Ben 15-16 yıl futbol oynadım. Böyle bir şey nerede, hak getire... Toprak sahalarda oynadık. Güya da resmiydik, amatör futbol oynuyorduk. Ancak buna rağmen bunu görmedik. Şimdi suni veya doğal çim sahada futbol oynuyorlar. Bizler oynadığımızda örneğin şu andaki Çırağan Sarayı`nın olduğu yerde Şeref Stadı vardı. Orada bir düştüğünüzde bakıyorsunuz ki bacağınızın bütün derileri soyulmuş ve günlerce geceleri yatağın içerisinde kıvranır dururdunuz. Böyle bir hayatı yaşayarak geldik. Uzunca bir telin ucuna, tahtadan ya da telden, bir veya iki teker takardık, tozlu sokaklarda araba diye onunla oynuyorduk. Eğer 3 tane eski rulman bulabilirsek ki Perşembe Pazarı bunun şahididir, bir tahtanın altına bunları yerleştirirdik, `tornet` dediğimiz araçlarla yokuşlardan aşağıya bununla beraber kayar giderdik. Bunun riski de var. Kışın, şimdiki gibi plastikten, tahtadan kızaklar bulamazdık. Ya naylonun üzerinde ya da altı eskimiş delik deşik ayakkabılarımızla karda kışta kayardık, çocukluğumuzu yaşardık. Uçurtma yapmak, onu mavi göklerde keyifle uçurmak en büyük eğlencemizdi.``
O dönemde uçurtmaların evde undan yapılan yapıştırıcılarla gazete kağıtlarından yapıldığını da anlatan Erdoğan, ``En önemli zevkimiz, misket, gazoz kapağı, topaç... Şimdi de var ama bu topaçlar modern asrın topaçları. Bizimkiler gibi değil. Bizimkiler tahtadan topaçlar...`` diye konuştu.
Erdoğan, sokaklarda körebe oynadıklarını da hatırlatarak, çelik-çomak, üç taş, beş taş, dokuz taş gibi oyunları da bugünün çocukları için anlam ifade etmediğini söyledi.
Bu oyunların birçoğunu, bugünün çocuklarının bilmediğini belirten Erdoğan, ``Ben, televizyonla birlikte sokakların nasıl boşaldığını, sokaktaki çocuk cıvıltısının nasıl azaldığını, hatta tamamen kesildiğini hatırlıyorum. Şu anda, hemen her evde televizyon var, birkaç tane var. Salonda var, yatak odasında var. Özel çalışma odası varsa, bir de orada var`` şeklinde konuştu.
Erdoğan, hemen her evde, babanın, annenin, belli bir yaşın üzerindeki çocukların birer de cep telefonu olduğunu dile getirerek, ``Bilgisayar hızla yayılıyor, bilgisayar oyunları hızla yayılıyor, internet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de süratle yayılıyor`` diye konuştu.
BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZ DAHA DOLU GEÇTİ
Başbakan Erdoğan, bugünün çocuklarının meşgul olması, oynaması için sayısız seçenek olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
``Ancak ben şunu çok rahatlıkla, hatta kesin bir ifadeyle söylüyorum. Bütün yokluğa, yoksulluğa, imkansızlığa rağmen, bizim çocukluğumuz, bugünün çocuklarına göre inanın dolu dolu geçti, daha neşeli geçti, daha unutulmaz anılarla geçti. Çünkü bizim oyun alanımız sokaktı. Bizim oyun alanımız, uçsuz bucaksız mavi gökyüzünün altıydı. Bir futbol maçının ardından, mahalle bakkalından alıp içtiğimiz o ucuz gazozun tadını, inanın bugün hiçbir içecekte ben bulamıyorum. Bulanlarınız var mı bilemiyorum. Hiçbir zaman biz tek başımıza kalmadık ve tek başımıza da oynamadık. Bir anda onlarca çocuk bir araya gelirdik. Akşamın nasıl olduğunu anlamazdık. Annelerimiz kapıya çıkar oradan çağırır. Biz ondan sonra `geldim, geliyorum, geleceğim` bu tür oyalamalarla sonunda gitmek durumunda kalırdık.``
Sokakta dayanışmanın, paylaşmanın öğrenildiğini ifade eden Erdoğan, sokakta çamur içinde kaldığında çocukları, mahalledeki komşuların temizlediklerini anlattı.
Erdoğan, ``Kardeşliği, dostluğu, rekabeti de muhabbeti de sokakta öğreniyor, orada adeta geleceğin bir provasını yapıyor ve geleceğe, hayata böyle hazırlanıyorduk`` diye konuştu.
Bezden yapılmış bir topun, bugünün bilgisayar oyunlarıyla kıyaslanamayacak ölçüde keyif verici ve öğretici olduğunu da söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
``Çamurlu, dar bir alanda oynanan futbol bir başka özelliğiyle play station ile kıyaslanamayacak kadar zevkliydi. Bizim, 5 kuruşa aldığımız sakız, bugünün o pahalı çikolatalarından, ekmek arası köfte hamburgerden çok ama çok lezzetliydi. Onun için hep şu söylenirdi, `köfte ekmek hazır yemek`. Maçlara gittiğimizde hep bunu görüyorduk. Tadı bambaşkaydı. Hani diyorlar `aman şunu alma hasta olur gidersin`. Biz hasta olmadık, bugüne bu şekilde geldik. Belki de bakterileri biz ürküttük. Mikropları ürküttük. Doğallık... Bambaşkaydı.``