Son günlerde bir trajediyi, Filistin olayını yaşadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, Filistin trajedisinin yıllardır devam ettiğini, insanların öldürüldüğünü, topraklarından edildiğini, hak ararken her türlü baskıya ve şiddete maruz kaldıklarını, yeteri kadar Arap dünyasının da desteğini alamadıklarını anlattı.
Kılıçdaroğlu, Filistin davasının, bir insanlık davası, dram ve trajedi olduğunu vurgulayarak, Filistin'e ve Filistinlilere sahip çıkmanın insan olmanın gereği, bir onur olduğunu bildirdi. Kılıçdaroğlu, insanların kendi öz vatanlarında esir muamelesi göremeyeceğini, öz vatanlarında sürülemeyeceğini, yoksulluğa, açlığa mahkum edilemeyeceğini, etrafları çevrili, esir tutulamayacağını dile getirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz 1968'li yıllarda gencecik çocuklarımızı Filistin'e gönderdik. Filistin Kurtuluş Örgütü'yle beraber Filistin'in bağımsızlığı için mücadele ettiler. O çocuklar, onlar bizim şehitlerimiz, bu memleketin şehitleri, Filistin için mücadele ettiler. Mezarları hala Filistin'de. O şehitlerimizi saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyoruz." ifadesini kullandı.
"Ortadoğu'nun kalbine bombayı koydu"
Filistin konusunda Türkiye'nin tek yürek olması, ortak karar alınması, ortak mücadele verilmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer bir yerde zalim var ve zulmediyorsa zalime karşı direnmek hepimizin ortak görevidir. Zulme karşı direneceğiz, zalime karşı direneceğiz ama bu konuda Arap dünyası iyi ve başarılı bir sınav vermemiştir. Bizim gösterdiğimiz duyarlılığı Arap dünyasının pek çok devleti, maalesef göstermemiştir. BM kararlarına açıkça İsrail karşı çıkmıştır ve ihlal etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu konuda çok daha net, çok daha kararlı bir tavır takınmak zorundadır. Öyle lafla peynir gemisi yürümez. 'İsrail'le ilişkileri kesebiliriz.' Kesiyorsan kes kardeşim, biz de kapı gibi arkandayız. Öyle lafla olmaz bu iş. Kaldı ki asıl kızacağın adam, Trump. Niye kızmıyorsun? Öyle dolaylı, orta alanda top veriyorsun. Asıl bu işin sorumlusu, Amerika'daki Başkandır. Oradaki sıkışmışlığını gidermek için, gündemi değiştirmek için getirdi Ortadoğu'nun kalbine pimi çekti, bombayı koydu. Herkesi aradı, sadece Erdoğan'ı aramadı. Bu bile üzerinde hepimizin oturup düşünmesi gereken bir gerçektir ve bu gerçek başka bir şeyi daha gündeme getirecek; radikal unsurların, katillerin arayıp da bulamadığı bir ortamı yaratacaktır."
"İnternet sitesinde Tel Aviv yazmıyor"
Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde İsrail'in başkentinin Tel Aviv yazmadığını, buranın boş bırakıldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, burada bir yıldız bulunduğunu, yıldızda, "İsrail 1980 sonrası şunu şunu yaptı ama onlar Kudüs'ü başkent olarak kabul ediyorlar." denildiğini anlattı. "Sen niye Tel Aviv yazmıyorsun? Elinden tutan mı var? " diye soran Kılıçdaroğlu, "Takipçisi olacağız. Sayın Başbakan'dan da istirham ediyorum, o başkentin adı Tel Aviv'dir." değerlendirmesinde bulundu.
Notun sadece bu konuda da kırık olmadığını öne süren Kılıçdaroğlu, 20 milyon dolara Türkiye'nin itibarını satan bir anlaşmanın da Meclise geldiğini, burada da "Ankara" ve "Kudüs" yazdığını savundu. Kılıçdaroğlu, "Hangi gerekçeyle buna evet dediniz?" sorusunu yöneltti.
Kudüs'ün herkesin, üzerinde titremesi gereken bir kent olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, "Kudüs, bir barış kenti olmak zorundadır. Üç semavi dinin de kutsal mekanıdır.. Orası, birilerine asla ve asla terk edilemez." diye konuştu.
"Niye işgal altındaki 18 adadan neden söz etmedin?"
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan temaslarına da değindi.
Burada Lozan Anlaşması'nı tartışma konusu yapıldığını ifade eden Erdoğan, bir devlet başkanı pozisyonunda olan kişinin, ayaküstü, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını belirleyen Lozan Anlaşması'nı tartışmaya açamayacağını savundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, "Hangi gerekçeyle, hangi bilgi birikiminle Lozan'ı tartışmaya açıyorsun?" diye soran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Lozan'ı tartışmaya açman için önce şu üniversite diplomanı bana bir göster bakayım. Yok böyle şey. Türkiye Cumhuriyeti'nin namusudur. Benim sınırlarımı sen nasıl gidersin başka ülkede tartışmaya açarsın. Konuşuyorsun, iç politika malzemesi yapıyorsun. Sayın Erdoğan'a sormak istiyorum, niye işgal altındaki 18 adadan söz etmedin? Lozan Anlaşması'nın 12 ve 15. maddeleri açıkça ihlal edilmiştir. 18 adayı ve bir kayalığı, hiçbir zaman ne Lozan ne de başka anlaşma Yunanistan'a vermedi. 18 adada 13 askeri birlik, 5 bine yakın Yunan askeri var. Sen oraya gidiyorsun, oturup, konuşuyorsun Lozan'ı tartışıyorsun, adalara gelince ağzına bant çekiyorsun. Niçin iç politikada ben bunu kullanayım, ondan sonra bu olsun diyorsun. Bu ayıp değil mi? Bu bizim kaldıracağımız bir olay mı?
İlk kez bu hükümetler döneminde Türkiye Cumhuriyeti toprak kaybetti, tıpkı Süleyman Şah Türbesini kaçırdıkları gibi. İçime sindiremiyorum. Bize, 'Neden Erdoğan'ı eleştiriyorsun' diyorlar. Ne yapalım, 18 ada işgal edilecek biz de ağzımızı kapatalım diyeceğiz. Biz sizin bildiğiniz -özellikle iktidar kanadına söylüyorum- türde muhalefet yapmayız. Türkiye'nin aleyhine ne varsa hepsine karşı dururuz ve muhalefetimizi yaparız."
Ataşehir Belediyesi
Devlet ile hükümetin farklı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, eğer bir kişi "Ben devletim" diyorsa, bunun adının siyaset kitaplarında diktatör olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, bu nedenle devlet ile hükümetin ayrılması, devletin bütün kurumlarının denetlenmesi, devletin güçler ayrılığı üzerine oturması gerektiğini vurguladı.
Denetlenmesi gereken kurumlardan birinin yerel yönetimler olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, her belediyenin, yasaların öngördüğü kurumlar tarafından rahatlıkla denetlenebileceğini söyledi.
Denetimde adaletli davranılmadığı için eleştirdiklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bizim belediyelere, 10, 20, 30 kişi, günün 24 saati denetim elemanı gönderiyorsunuz, diğer belediyelere göndermiyorsunuz. Buna itiraz ediyoruz." dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yönetici pozisyonunda olan kişinin hesap vermesi gerektiğini, eğer "Ben hesap vermem" diyorsa görevden ayrılması gerektiğini vurguladı. Kılıçdaroğlu, herkesin oturduğu yerin, her kuruşun hesabını vermesi gerektiğini, bu konuda en ufak tereddütlerinin olmadığını ifade etti.
Havuz medyasında daha önce Ataşehir Belediyesi ile ilgili haberler çıktığını anlatan Kılıçdaroğlu, bunun üzerine Belediye Başkanı'nı arayarak, "Nedir bu olaylar?" diye sorduğunu aktardı. Kılıçdaroğlu, "Gerçek değil" diyen Belediye Başkanı'na, "Gideceksin, kendin ve ailen için suç duyurusunda bulunacaksın." talimatı verdiğini dile getirdi. Kılıçdaroğlu, Belediye Başkanı'nın, 13 Mayıs 2015'te suç duyurusunda bulunduğunu, 3 Ağustos 2017'de hiçbir şey olmadığına dair karar çıktığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, Buz Residence konusuyla ilgili de şikayetler üzerine bakanlığın müfettiş gönderdiğini, incelendiğini, 2013'te soruşturma açılmasına gerek olmadığı kararı verildiğini bildirdi. Kılıçdaroğlu, bakanın da "soruşturmaya gerek yoktur" dediğini, Ataşehir Belediyesinin AK Parti'li üyelerinin, bakanın bu kararına itiraz ettiğini, dosyanın Danıştaya gitttiğini, Danıştayın da "Soruşturmaya gerek yoktur." kararını verdiğini ifade etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Erguvan Barış Parkı ile ilgili olarak da İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinden, "Bir şey yok burada." denilerek, beraat edildiğini anlattı.
"Ağzından eğer bir haram lokma inerse o belediye başkanını yaşatmam"
"Ruhsata aykırı yapı. Niye yıkmadın?" denildiğine işaret eden Kemal Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gecekonducunun başına yıkmak için soruşturma açacaksın, 16/9 olunca da ağzına bant çekeceksin, elin kalem tutmayacak. Burada insaf, ahlak var mı? Mahkemeye gidiliyor, beraat ediyor. Şimdi siz Belediye Başkanı'nı açığa alıyorsunuz. İtiraz ettiğimiz budur. Bunları görmeseydim ben de sizler gibi 'Ne oluyor?' derdim ama gördüm. Arzu eden her milletvekili arkadaşıma bu mahkeme kararlarını verebiliriz. Hiçbir tereddüdümüz yok. Açık ve net söylüyorum, bir belediye başkanının ağzından eğer bir haram lokma inerse o belediye başkanını yaşatmam. Sonra döndüler, benimle ilgili olarak kızım bir daire almış. Buradan CHP milletvekillerine söylüyorum: Benim ailem, çocuklarım, torunum, damadım, hatta dünürlerim, hepsi için araştırma önergesi verin ve hepsi araştırılsın. Hiçbir tereddüdüm yok. Beş kuruş bulursanız, gelip bu kürsüden özür dileyeceğim. Ama Ankara'daki beylere de seslenmek isterim. Benim gösterdiğim cesareti siz gösterebilir misiniz? Buyurun siz de gösterin. Allah kimseyi zalimin elinde emir kulu yapmasın. Zalimin elinde emir kulluğu yapanlar en çok döneklerdir, bunu da kimse unutmasın. "
"Amerika'da görüşülen davadan rahatsızım"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, ABD'de görülen davaya ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Türkiye'nin, İran ile her türlü ticari ilişkiyi yapabileceğini, Türkiye'nin İran'dan enerji ürünü almak zorunda olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, ambargo uygulandığını, Türkiye'ye, "Satın aldığınız doğalgaz, petrolle ilgili paranın karşılığını yiyecek, gıda maddesi, içecek, giysi, ilaç yapabilirsiniz." denildiğini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, Rıza Sarraf denen bir "sahtekarın" geldiğini, "Ben bu işin dümenini nasıl kurarım" diyerek, rüşveti başlattığını belirtti.
Sarraf'a yönelik o dönemde en büyük itirazı kendisinin yaptığını, hakkında en çok dava açan kişilerden birisinin Sarraf olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, "Sarraf denen şarlatan, rüşvetçi, dönemin üç bakanını ve bir kamu bankasının genel müdürünü parayla satın almıştı. 700 bin liralık saatler, ayakkabı kutuları, dinleme kayıtları, para sayma makinaları, çikolata kutuları; bunların hepsi gündemdeydi." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, parlamentonun bir soruşturma komisyonu kurduğunu ancak komisyonun, savcının, hakimin dosyayı kapattığını savundu.
Amerika'da görüşülen davadan rahatsızlığını dile getiren Kılıçdaroğlu, Türkiye'de işlenen bir olayın kirliliğinin, ABD'de temizlenmemesi gerektiğini vurguladı.
"Gel kardeşim bu dosyayı yeniden açalım"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Burası temizlemeli, bizler temizlemeliyiz. Bizim aklımız, ahlakımız, adalet duygumuz yok mu? Ahlakımız varsa, adalet duygumuz varsa, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorsak Binali Yıldırım Bey'e açık ve net çağrı yapıyorum: Gel kardeşim bu dosyayı yeniden açalım. Ayıptır günahtır. Sarraf'ın dosyaları kapatıldı, havuz medyasına çıkarıldı, arkasında, bu milletin namusu olan bayrak fon olarak kullanıldı. Bir sahtekarın arkasına Türk bayrağını koydular A Haber'de. 'Sarraf'a şeref madalyası takmalıydık' diye bir de tweet attılar. Şeref madalyası mı takacaksın, yoksa ben senin boynuna ihanet madalyası mı takacağım?
MİT, dönemin başbakanının önüne üç sayfalık bilgi notu koydu, Sarraf'ı da İran'ı da Muammer Güler'i de, Zafer Çağlayan'ı da anlattı. Şimdi tartışma 'Bu rapor mudur, değil midir.' MİT, 'Rapor vermedik' diye açıklama yapmış. Ben de biliyorum rapor değil, bu bir bilgilendirme notudur, dönemin başbakanını bilgilendirme notudur. Eğer MİT, 'Ben bu notu koymadım' diyorsa, MİT'in önüne kocaman bir anahtar vuralım ve MİT bu görevi bıraksın artık. Devletin en hassas sırlarını siz kalkacaksınız Sarraf'a satacaksınız."
Kılıçdaroğlu, Sarraf'ın, 11 Ekim 2013'te telefon ederek, "Beni MİT, polisler takip ediyor. Nedir bu olay?" diye sorduğunu, Muammer Güler'in ise "Abiciğim, sen o konuda rahat ol, vallahi böyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım." dediğini savundu.
Bir sahtekarın önüne bir bakanın yatmasının içine sinmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Sayın Binali Yıldırım'a soramıyorum çünkü MİT'i ondan aldılar, yukarıya bağladılar. Bu şarlatana devletin bütün sırlarını kim verdi?" diye sordu.
Savcının incelediğinin söylediğine işaret eden Kılıçdaroğlu, MİT'in harekete geçmesi gerektiğini belirtti.
Kılıçdaroğlu, farklı görüşlerde olabileceklerini vurgulayarak, "Nasıl bayrak bizim ortak görüşümüzse, değerimizse rüşvete, yolsuzluğa karşı çıkmak da ortak hedefimiz olmalı, hep beraber mücadele etmeliyiz. Bunlar, ahlaki temelli olmalı." dedi.
Dünyada rüşvete faiz ödeyen tek ülkenin Türkiye olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, " O ayakkabı kutusunu verdik, üstüne bir de faiz verdik. Bir de şeref madalyası taksaydınız." ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, dosyanın yeniden açılacağına, bunun çok basit olduğuna dikkati çekerek, bir olay anlatacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, Gana'dan 1 Ocak 2013'te bir kargo uçağının kalkarak Atatürk Havalimanı'na indiğini, gümrük beyanları verildiğini, İstanbul'da belirtilen adrese 1,5 ton doğal taş getirildiğini belirtti. Bunun içinde 1,5 ton altın olduğunu bunu üzerine gümrük beyannamelerinin değiştirildiğini, sahte gümrük beyannameleri hazırlandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, Sarraf'a, "Gümrükte rüşveti verdin mi, her şeyi halledersin." denildiğini söyledi.
"292 kg altın nereye gitti?"
Sarraf'ın, "Ne yapayım, Teoman diye bir adam var, dünyanın rüşvetini teklif ettim, adam vazgeçmiyor, 'Ben rüşvet almam.' diyor." dediğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"O Teoman'ın gözlerinden öpüyorum, o Teoman'a Türkiye Cumhuriyeti çok şey borçludur, o, çocuklarına ve torunlarına çok güzel hikayeler anlatacaktır. Sonra bu altın sahte belgelerle düzenleniyor, Sayın Hayati Yazıcı bir soruşturma talimatı veriyor. Müfettiş raporunda: 'Bu altın 1,5 ton olarak geldi ama Türkiye'den çıkarken bize verilen beyannamede 292 kilogram altının, bir şekilde, herhangi bir gümrük işlemine tabi tutulmaksızın Türkiye'ye sokulduğunu tespit ettik.' deniliyor.
Sayın Binali Yıldırım, siz ülkenin Başbakanısınız. Eğer bu ülkeye sahte yollarla altın geliyor ve bunun 292 kilosu çalınıyorsa ve Türkiye'ye meşru olmayan yollardan sokuluyorsa bu soruşturmaya buradan başlayın; bu altın ne oldu? 292 kilo altın nereye gitti? Değerini de ben söylemiyorum, müfettiş söylüyor. Bu müfettişin başına bir şey geldi mi? Bu sahtekar, namussuzlardan, ahlaksızlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerden hesap sormamız lazım. Hesap sormak bu Parlamentonun namusudur. Eğer soruyorsanız grubumuz hazır, hep beraber soralım, bu kirliliği, bu pisliği hep birlikte temizleyelim. 292 kilo altını kim çaldı, kim götürdü? Bu malı götüren adamı bulmak bizim namus borcumuzdur, Türkiye Cumhuriyeti devletinin namus borcudur. Sayın Erdoğan'ın ağzından Sarraf aleyhine çıkmış tek cümle yoktur, neden? Bu sahtekar, şarlatan, rüşvetçi hangi gerekçeyle, niçin özel korumaya alındı? "
"Demokratik standartlarımızı yükseltmek zorundayız"
"Demokratik standartlarımızı yükseltmek, saydamlığı getirmek zorundayız. Her kuruşun hesabının verildiği bir devlet yönetimini inşa etmek zorundayız. Bunları yapmadığınız takdirde Türkiye kaybeder." diyen Kılıçdaroğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
"Elin oğlu, tüyü bitmemiş çocuk vergi verecek, o mancılar Türkiye'de vergi vermemek için her türlü dümeni çevirecekler. Sonra da diyecekler ki 'Kılıçdaroğlu sen konuşma'. Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunacağım. Bu benim namus borcum"
Kılıçdaroğlu, "Hapishaneleri tıka basa dolu, milletvekillerinin, gazetecilerin hapiste olduğu bir Türkiye'yi kabul etmiyoruz. Üniversitelerden atılan öğretim üyelerinin olduğu bir Türkiye'yi kabul etmiyoruz. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti istiyoruz." şeklinde konuştu.