Hıristiyan Birlik partileri, Erdoğan’ın sözlerine tepki gösterirken bu çıkışın entegrasyon politikalarına yarar getirmeyeceğini, Türkiye’nin geçmişin aksine Avrupalılar’ın önünde artık susmadığını, ‘Gürlediğini’ yazdı.
GUARDIAN: OY AMAÇLI KONUŞMA
İngiliz Guardian gazetesi yazarı Helen Bidd’in Berlin’den verdiği haberde Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da yaptığı konuşmaların oy amaçlı olduğu savunuldu. Gazete, Erdoğan'ın çıkışının yalnızca Türklerin Avrupa'da yabancı düşmanlığının artığı algısı ve rahatsızlığının bir yansıması olmadığını yazdı. Haziran ayında yapılacak genel seçimlerde ilk defa yurtdışında yaşayan Türkler konsolosluklarda oy kullanabileceğini aktaran Pidd, bu durumda 2 milyon seçmen nüfusuyla Almanya'nın İstanbul, Ankara ve İzmir'den sonra en büyük seçim bölgesi olacağını vurguladı. Erdoğan'ın yeni 'mavi kart' uygulamasının Almanya pasaportu taşıyan Türklere Türkiye'de daha fazla hak tanıyacağı da yazıda hatırlatıldı. Erdoğan'ın sözlerinin Almanya'da süregelen çok kültürlülük tartışmalarını ateşleyeceğini de ekledi.
Alman gazeteleri de bugünkü sayılarında verdikleri haber ve yorumlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Düsseldorf’ta yaptığı konuşmaya geniş yer ayırırken, Türkiye’nin artık Avrupalılar’ın önünde susmadığını özgüven ve ekonomik gücün etkisiyle gürlediğini yazdı. Gazetelerin yorumları şöyle:
”TÜRKLER NEDEN İKİ DİLİ KONUŞMASIN?”
Süddeutsche Zeitung: Herkes, birdenbire Almanya’da büyüyen Türk çocuklarıyla ilgileniyor. Erdoğan önce iyi Türkçe öğrenmelerini, Hıristiyan Birlik Partileri ve liberaller ise önce kusursuz Almanca konuşmalarını istiyor. Peki niye ikisini birden konuşmasınlar ki? Sonuçta Almanya’da yaşayan Fransız ve İtalyanlar bu hakka sahip! Pekçok pedagogun tavsiye ettiği de bu. Ama Türklerde durum farklı. Onlara karşı güvensizlik var. Erdoğan’ın Düsseldorf’daki konuşmasına yönelik suni sansasyonu önceden kestirmek mümkündü. İlk atış Hıristiyan Sosyal Birlik’ten geldi. Erdoğan’ın konuşmasının entegrasyon çabalarını yıllarca geriye götürdüğünü söylediler. Bu, genel huzuru bozmaktır. Erdoğan, seçim kampanyası için Düsseldorf’daydı ve pek çok olumlu şey de söyledi. Allah’tan hükümet sözcüsü Steffen Seibert bunu farketti. Yine pek çokları Erdoğan’ın asimilasyonu reddetmesine verip veriştiriyor. Bundan provoke olabilecek birileri varsa, o da asimilasyonun ne olduğunu iyi bilen Türkiye'deki Kürtlerdir. Erdoğan'a bu sözleri Ankara'da ve Diyarbakır'da hatırlatılsa, Almanya'daki politikacılar da Türk çocuklarının dil eğitimiyle bu kadar yakından ilgilenmeye devam etseler keşke.
TÜRKİYE’DEKİ HIRİSTİYANLAR’LA İLGİLİ BENZETME
Frankfurter Allgemeine Zeitung: Erdoğan’ın Düsseldorf’daki konuşması, sanki Almanya’daki Türkler takibat altında bir azınlığa dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyaymış izlenimi uyandırıyor. Asimilasyona zorlanma tehdidinden, antisemitizmle aynı kefeye konabilecek bir İslamofobiden bahsetti. Erdoğan ne konuştuğunu biliyor mu? Erdoğan’ın partisinin Hıristiyanlar’a yaptığı muamele, Almanya’da çizmeye çalıştığı şeytan tablosunun neredeyse aynısı. Bu durumda Erdoğan’ın entegrasyon talebi ne kadar ciddi olabilir ki? Entegrasyondan ne anladığı, Türk göçmenlere, asimilasyondan kurtulmak için çocuklarının önce iyi derecede Türkçe öğrenmesini salık vermesiyle ortaya çıktı. Sonuçta o baba olmayı ve çocuklarının hep çocuk kalmasını istiyor.
“TÜRKİYE, GÜRLÜYOR”
Stuttgarter Zeitung: Erdoğan, 3 yıl önceki konuşmasından farklı olarak, bu sefer kavramları yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde kullanmaya özen gösterdi. Ama buna rağmen yaptığı konuşma, Hıristiyan Birlik partilerindeki alışıldık refleksleri açığa çıkardı: Savunma, suçlama ve saldırı. Bu sansasyona ne gerek var? Bunların entegrasyon politikalarına bir faydası yok.
Mitteldeutsche Zeitung; Türkiye, artık Avrupalılar’ın önünde suspus durmuyor, gürlüyor. Bu yeni özgüven, ekonomik güce dayanıyor. Bugün Ankara dünyanın en büyük ekonomileri arasında hatırı sayılır bir yerde; 17'nci sırada. AB'ye dahil olması durumunda 7’nciliğe yükselecek. Erdoğan'ın göreve geldiği 8 yıl öncesine göre kişi başına düşen gelir 3’e katlandı. Ekonomik gücü olanın, siyasi ağırlığı da olur. Türkiye, bölgesel güç rolüne soyunuyor. Erdoğan'ın Düsseldorf'daki konuşmasının gösterdiği bir başka şey, Türkiye'nin bir tezatlar ülkesi olmayı sürdürdüğü. Bir yanda gözü Batı'dayken, diğer yanda İslam'ın muhafazakar değerlerini savunuyor, ama aynı zamanda dış politikasında neo-Osmanlıcı büyük güç hayallerine sarılıyor. Erdoğan'ın Türkiyesi giderek kendi yolunu izliyor.
”AB’NİN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR”
Tagesspiegel: Türkiye, bölgesindeki hakim konumunu önümüzdeki yıllarda da pekiştirecektir. Türkiye'nin gelişimi İslam ve demokrasinin bağdaşırlığına bir model olabilir. Almanya'nın Türkiye'ye hem entegrasyon politikalarında partner olarak, hem de AB'nin stratejik açıdan önemli bir üyesi olarak ihtiyacı var.
Westfalen-Blatt: Erdoğan, Libya’daki Türk vatandaşlara yaptığı gibi Almanya'da yaşayan Türkler’i koruma vaadinde bulunuyor. Bu karşılaştırma yersiz. Kuzey Afrika'da çatışmalar yaşanıyor ve Türk işçiler tahliye ediliyor. Bunu Erdoğan biliyor. Nesiller boyu Almanya'da yaşayan aileler, kendileri adına konuşabilecek erginliğe sahipler.
”GERÇEKÇİ DEĞİL”
Berliner Morgenpost: Erdoğan, Almanca'nın önemini sonunda kavramış görünüyor. Ancak Türkçe'ye öncelik verilmesini talep etmekle yaşamın gerçeklerine teğet geçiyor. Okul öncesi çağda iki dili birden konuşmak aslında en ideali. Ama Almanya'daki pek çok Türk ailenin eğitim seviyesine baktığınızda bunun gerçekçi olmadığını görürsünüz. Peki Düsseldorf'daki gibi konuşmaları niçin yapıyor? Sadece Haziran'daki seçimler öncesinde kampanya olarak mı? Ya da AB ile ilgili karar günü geldiğinde Almanya'daki Türkleri baskı aracı olarak mobilize etme ve kazanmaya çalışma çabası mı?
VİZE İŞKENCESİ
Deutche Welle: Alman politikasının entegrasyon politikasındaki ihmalleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın işine yarıyor. Federal devlet ile eyalet yönetimleri arasındaki entegrasyon uyumsuzluğu sona ermelidir. Seçim kampanyaları sırasında başvurulan eyyamcı Türk aleyhtarlığına son verilmediği takdirde, bu ülkede doğup Alman vatandaşlığına geçmiş bile olsa, Türkler ile Almanlar arasındaki uçurum daha da açılıp derinleşecektir. Sırf İslam’ın Almanya’nın gerçekleri arasına girdiğini söylediği için Almanya Cumhurbaşkanı’nın imam kıyafetli montaj resimlerinin dergilere kapak yapılması, Alman medyasında Müslümanlara ve Türklere leke sürmesine izin verilmesi ama aynı zamanda da Alman toplumluyla bütünleşmiş olan çoğunluğun başarılarının görmezden gelinmesi, kabul edilemez. Türkler’e yapılan vize işkencesi ve dini-kültürel farklılıkları yüzünden Türkiye’nin AB üyeliğinin sürekli yokuşa sürülmesi de. Almanya uyum politikasını değiştirip, çifte vatandaşlık, göçmenlere hiç olmazsa yerel düzeyde seçme hakkı tanınması ve vize çilesinin hafifletilmesi gibi konulara el atmalıdır. Bu ülkedeki Türkler’in uyumla ilgili taleplerine kulak verilmelidir. Uyum tartışmasının alarm zilleri, Erdoğan’ın Düsseldorf’taki konuşmasından çok daha önce çalmaya başlamıştı.