gphaber

'Şerefli ikincilikler' ne demekmiş anladım

SPOR

Metin-Ali-Feyyaz üçlüsünün arka plandaki ismi olsa da, 'sarı fırtına' lakabının boşa olmadığını, top ayağında iken kanıtlıyordu.

Yaşadığı beyin travmasından sonra Beşiktaş taraftarının daha sıkı bağrına bastığı Metin Tekin, "Hayattaki en büyük keşkem budur. Futbolu öğrenmekte geç kaldım." diyor, geçmişe bakınca.

Genç Milli Takımlar'ın başına gelir gelmez istifa etmenizin, Türk futbolunda yaşananlarla ya da TFF ile bir ilgisi var mı?
Hiçbir alakası yok. Tamamen benim meslekî bakışımla ilgiliydi. Beni çok heyecanlandıran bir yerdi; ama hakikaten çok geniş mesai gerekiyordu. Özel hayatım buna pek uygun değildi. Çalışma ortamı da çok iyiydi. Federasyon'la hiçbir ilgisi yok. İleride ne olacağını bilmem. Yoksa, Genç Milli Takım'la çalışmak çok heyecan vericidir.
Feyyaz'ın bir açıklaması var: "Aramızda en hesap yapanımız Ali'ydi. Ben çok rahattım. Metin de keyfine düşkündü." Doğru mudur, bu tespiti?
(Gülüyor) Bu, Feyyaz'ın tanımlaması tabii. Öyle söylüyorsa da, doğrudur. Hayatımızın çok önemli bölümünü beraber geçirdik Feyyaz'la. İyi gözlemcidir.
Benzer bir tarafta Rıdvan Dilmen de var... Teknik adamlığı bırakıp yorumculuğa kayması, başlarda epey eleştirilmişti...
Ben yardımcı antrenörlük, teknik direktörlük yaptım. En sonda da A Milli Takım bazında 4 yıl yardımcı antrenör olarak Fatih Hoca'yla çalıştım. Çok keyif aldım. Ama herkes teknik direktörlük yapacak diye bir şey yok ki. Mesela Rıdvan Dilmen çok iyi bir yorumcu. İyi yaptığı bir işten neden vazgeçsin?
Teknik adam olarak sizde en fazla iz bırakan takım hangisi?
Beşiktaş'tan yolu geçen her kişinin, teknik adamlık hayalinde mutlaka Beşiktaş vardır. Ama benim en büyük tatminim A Milli Takım antrenörlüğü oldu. Bir Avrupa Şampiyonası yaşadım orada. Benim için çok büyük heyecandı.
Beşiktaş'a dair yıllardır kullanılan bir 'özkaynak düzeni' ifadesi var. Bu düzen teknik adamlık bazında niye gerçekleşemiyor?
Yönetimin transfer politikası ve futbola bakışıyla ilgili bir şeydir, bu. Gerçekleşmiyor değil. Ama şu an için Beşiktaş'ın iyi bir altyapısı olduğunu söylemek, en azından fiziki şartlar açısından çok da doğru olmaz.
Neler değişti?
Altyapıda, önce oyuncuyu bulacaksınız. Bakın Arsenal'e, bütün dünyayı tarayarak arıyorlar. Manchester United, Barcelona, Real Madrid gibi kulüpler de dünya çapında bir scouting sistemine sahip. Bizim büyük kulüplerimiz içinde bunu kapsamlı biçimde yapan yok. Yapan farkını gösterecektir. Özellikle oyuncu planlamasında ve yapılanmasında.
Çanakkale Dardanel'de bir dönem görev yaptınız. Onların bu sistemi iyi uyguladığı öteden beri bilinir...
Ne yaptı Dardanel, ben oradayken? Türkiye'yi tarıyorlardı; ama el yordamıyla. Kambur Erol lakaplı bir çalışanı ve kulüp menajeri, Türkiye çapında buldukları yetenekli gençleri Çanakkale'de topladılar. Mehmet Çoğum, Mehmet Topal, Hasan Kabze, Selçuk İnan, Okan Koç gibi oyuncuları yetiştirdiler. Ama küçük yaşta bir çocuğu ailesinden koparıp, onların orada bir eğitim almasını sağlayıp barındırmak, psikolojileriyle uğraşmak da kolay değil.
O hapis hayatında, sınırı futbolcu çizmez mi biraz da? Mesela lisede okurken, hem Kocaeli hem de Beşiktaş isterken "Ben sadece liseyi bitirmeyi düşünüyorum." diyorsunuz.
Benim o anlamda iki çevrem vardı. Okul arkadaşlarım arasında futbol hiç konuşulmazdı. Eğitim ön plandaydı ve hedef üniversiteyi kazanmaktı. Genç takımda oynadığım arkadaş grubumda ise tek ölçü, futbolcu olabilmek ve büyük bir kulübe gitmekti. Genç Milli Takım'a gittim ve o sene üniversite sınavını kazanamadım. Bütün arkadaşlarım kazanmıştı. O zaman dedim ki, "Eğitimimle ilgili de bir şey yapmalıyım." Üniversiteyi kazandım. Bu sefer A takıma çıkma şansı yakaladım ve Beşiktaş'tan teklif geldi. Futbolu ve okulu bir arada götürmemin nedeni, işte bu iki farklı çevrenin talebidir. Ama günümüzde bu çok zor.
Neden?
Çünkü günümüzdeki futbol sektörü öyle gelişti ki, Genç Milli Takımlar'da üst düzey bir oyuncuysanız, eğitim döneminin en az 100 günü kamplardasınız. Böyle bir durumda üniversite kazanmak mümkün değil. 10 yaşında altyapıda oynamaya başladığınızı düşünün... 20 yaşına geldiğinizde futbolcu olamayabilirsiniz. Ama 10 yılda hangi işe emek verseniz, bir yere gelirsiniz.
Siz bu riski gözettiniz mi?
Ben şanslıydım. Dediğim gibi, eğitim gibi bir güvenceyi yanıma alıp gittim. Ama önüm açılınca, futbol ağırlıklı yaşamaya devam ettim. Benim için üniversite, hayata dair önemli bir kazanımdı.

'Şerefli ikincilikler'in değerini şimdi daha iyi anlıyorum
'Futbol sektöründe', teknik adamların futbola dair akademik bir ortalamaya sahip olduğu söylenebilir mi?
Bu çok tartışılır. Akademiden gelen teknik adam mı, sahadan gelen teknik adam mı? Kamuoyunun ilgisini pek de çekmeyen, yeni bir eğitim sistemi aldık, 5-6 sene evvel. Bu eğitimi alan ilk 20 kişiyiz. Oğuz Çetin, Müfit Erkasap vs... Jira adında bir eğitim sistemini öğrendik. 2 buçuk yıl sürdü, bu. Yeni bir antrenörlük sistemi. Kamuoyu fazla ilgilenmedi. Şimdi Tolunay Kafkas bu işin başında. Bu sistem yaygınlaştırılabilirse, özellikle altyapılarda büyük fayda sağlayacak. Bu, orta vadede en az 5 yılı alacaktır.
Bu sistemin özelliği nedir?
Jira, Çek bir adam. 70'lerin sonunda, futbolun duayenlerini toplayarak, "Futbol için standart bir eğitim modeli oluşturmamız lazım." diyor. 10 yaşından başlayarak profesyonel lisansa kadar bir eğitim modeli oluşturuyorlar. Bizim bu modeli kabul etmemiz yıllar aldı. Avrupa'da belki en son alan ülkeyiz. Pro lisans dediğimiz antrenörlük lisansı, bu modelle verilir. O lisansınız yoksa, sizi Avrupa'da kaale almazlar. Bu, Türkiye'ye 5 yıl önce geldi. Howard Wilkinson diye bir hocamız vardı. Onun dediği bir şey vardı: "Yüz binlerce çocuk sizden doğru bilgi bekliyor." Genç oyuncular günümüzde, haftada 20 maç izliyor. Artık teknik adamı sorgulayabilecek, yargılayabilecek bilgilerle donanıyorlar.
O halde Sergio Ramos'un Mourinho'ya "Siz oyuncu olmadığınız için, saha içinde taktiğin değiştiğini de bilmezsiniz." demesinde bir doğruluk payı da var?
O çok ağır tabii. Ama şu da yadsınamaz ki, üst düzey futbolcunun geçmişi, teknik adamlığına katkı sağlar. Ha Cruyff gibi çok iyi örnekler yanında, Maradona gibi kötü örnekler de var. Ama futbol dershanede öğrenilmez. Antrenörlük sahada öğrenilir.
Şimdilik bir Futbol Federasyonu'muz yok. Bu durum, kaosu derinleştirir mi?
Tabii ki. 'Malum olaylar' dediğimiz şike soruşturmasında bir karara varılacak sonuçta. Umarım, kamuoyunu tatmin eden adil kararlar olur. Bir çorba oluyor, işin içinden çıkılmıyor. Yeni yönetim gelir, işin içinden çıkılır.
Zaman kaybedilmiyor mu?
Tabii ki kaybediliyor; ama dönemlik kaybediliyor. Derinde yapısal kazanımları olabilir, Türk futbolunun.
Mesela?
Bu işlerin bir daha konuşulmayacağını tahmin ediyorum. 10-15 yıl bu mevzular önümüze gelmez. Ama suç varsa da cezasız kalmaz. Türk futbolunun bu süreçten güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Anlamadığım şu, bu kadar karmaşık bir olay mıdır sahiden? Bence UEFA da net değil. TFF'yi yanıltan bu. Açık olmadılar. Kararsızlık içinde buraya kadar geldik. Kulüpler dahi bir karar veremediler.
Futbol hayatınızda şike, teşvik veya benzeri bir şeye tanık oldunuz mu?
15 yıllık futbol hayatımda şike ya da teşvikle hiç karşılaşmadım. Ha küme düşmemek için oynayan takımlarla karşılaştığımızda, saha içinde "Yapma, küme düşüyoruz." diyalogları yaşandı. Bundan etkilenmemeye çalıştık; ama o diyaloglar sizi bir vites geri düşürebiliyor. Ama o dönemlerde teşvik olmuştur. Benim kafamda şike ve teşvik aynı şey değil. Sahaya çıkınca kimsenin aklına gelmez böyle bir şey. Karşındakini yenmek istersin. Yoksa hiçbir tadı yoktur ki! Beşiktaş'ta da böyle bakarsınız. O yaşlarda 'şerefli ikincilikler' sözünün ne anlama geldiğini tam algılayamıyorduk. Şimdi, "İyi ki öyle olmuş." diyorum. Yoksa öyle birinciliğin ağırlığıyla yaşayamazsınız!
Medya beni entelektüel yaptı!
Elias Canetti okuyan, Dire Straits dinleyen Metin Tekin, her zaman farklı bir yere konuldu...
Canetti okudum, Dire Straits de dinledim; ama çok büyük bir müzik bilgim olduğundan değil. Biraz da medya bu algıyı oluşturdu. Üniversiteye gittiğim için medya bir 'entelektüel' algısı çıkardı ortaya. Ben entelektüel değildim. Sadece üniversiteye gidiyordum. Her üniversiteli gibi o isimlere dokundum, okudum, dinledim.
O dönem Beşiktaş'a da böyle bir imaj çizilmiyor muydu? 'Kolej takımı' ibaresi mesela?
'Kolej takımı' ifadesini hiç sevmedik. Çünkü, tek tip insanları ifade eder. Disiplinin ifadesidir. Ama biz daha çok üniversite takımı olmak istedik. Tartışan, yorumlayabilen, kararlar alabilen. Bu özellikler bir takımı daha üstün kılardı. Biz özellikle de Gordon Milne döneminde hiç de disiplinli bir takım olmadık. Çok daha özgürdük. Ama saha ve antrenman disiplini yüzde yüzdü.
Takımda üniversiteli oyuncular da epey fazlaydı değil mi?
Tabii. Feyyaz, spor akademisi okudu. Ali, Marmara Üniversitesi'nde ekonomi okudu. Şenol ve Halim spor akademisindeydi.
Kendinizi bugünün futbolunda bir oyuncu olarak düşündüğünüz olur mu?
Ben yeteneklerinin çoğunu verebilmiş bir oyuncu değilim. Profesyonel bakışımda yanlışlıklar vardı. Elimden kayıp giderken tutmaya çalıştım, futbolu. Yeteneklerimin hakkını veremedim. Gol vuruşumu ve başka özelliklerimi geliştirebilirdim. Futbola doğru bakamıyordum, okul kafamı karıştırıyordu. Sonradan, dünyanın en güzel işini yaptığımı fark ettim. Oyunu doğru oynamayı öğrendim; ama biraz geç kaldım. Hayattaki en büyük 'keşke'm budur. Futbolu öğrenmekte geç kaldım.
***
Milne ile çekiştik; ama bendeki en büyük iz onun
"Zaman zaman çekiştik; ama Gordon Milne insani yanıyla beni çok etkilemiştir. Sistemin neler kazandıracağını bize gösterdi. Bende en büyük iz bırakan hocadır. Daum'da yeni antrenman modelleriyle tanıştım. 93-94'te... Stankoviç eski bir modeldi. Babacan, sert... Ama otoriter modelin en iyilerindendi. Miliç, çok zeki bir teknik adamdı."
Metin Oktay, adını taşıdığımı biliyordu
"Metin adını, babam o sırada Galatasaraylı olduğu için, Metin Oktay'dan ilhamla koymuş. Metin Oktay da bunu biliyordu. Onunla röportaj yaptık. O zaman Milliyet'te gazetecilik yapıyordu. Diyaloğu çok yumuşaktı. Benim çok küçükken resmim de vardır onunla. Galatasaray'ın Abant Kampı'nda beni eliyle havaya kaldırıyor. Bunu anlattığımda ilginç gelmişti."
Fenerbahçeli Abdülkerim için yönetime rest çektim
"Rıdvan'la aynı evde kaldım. O zaman Sarıyer'de oynuyordu. Fenerbahçeli Abdülkerim çok yakın dostumdu. Hatta Beşiktaş yönetimi "Abdülkerim'le arkadaşlığını bitir." demişti. Ben de "Arkadaşlarımı ben seçerim." cevabını vermiştim. Geçen Abdülkerim'le beraberdik, epeydir görmüyordum. O gün bu olayı anlatınca, "Yalan söylüyor. Yöneticiler kızmış. Bana kapıyı açmadı." dedi. (Gülüyor) Ben Karagümrük ortamını Abdülkerim'den öğrendim. Beyazıt'ta üniversiteden çıkardım, Abdülkerim'in yanına kahveye giderdim. Kahve ve kağıt kültürünü ondan öğrendim (Gülüyor)."
Kaynak: ZAMAN
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.