Grafolog Zeynep Bornovalı’yı aynı zamanda öğrencisi olan arkadaşım sayesinde tanıdım. Arkadaşım el yazısından analiz yapan hocasından bahsedince hakkında küçük bir araştırma yaptım ve Hoca için gayet basit görünen ama benim için mucize olan bir şeyi öğrendim. Zeynep Bornovalı kanser gibi amansız bir hastalığı 7-8 sene önceden kişini el yazısına bakarak görebiliyordu.
Ünlü Grafolog Zeynep BORNOVALI İlçemizin Güzide Kurumlarından Özel Seçkin Çocuklar Anaokulunu ziyaret etti.
Sonra, Kuran’daki kalem suresinin ‘Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına’ diye başlayan ayetini düşündüm. Elbette yazının bir hikmeti olacaktı. Hemen hocayla iletişime geçtim, oldukça sıcak karşıladı, “Her türlü soruya açığım sadece kime ne söylediğimi sormayın, zaten sormazsınız” dedi. “Sormayı düşünüyordum ama böyle söyleyince, tabii ki sormam” diyerek hocanın gözüne girdim. Saatleri ayarladık ve gürültülü bir alışveriş merkezinde buluşmak üzere sözleştik.Görüşmeye gitmeden önce yaptığım araştırmalardan edindiğim bilgilere göre analiz için sabah, öğlen ve akşam olmak üzere bir kâğıda üç farklı zamanda yazılar yazdım. Bunları yazarken “Ya Zeynep Hoca, yazıya bakıp bu yazının sahibi kanser” derse diye düşünmekten de kendimi alamadım. Yazının sahibi diyecekti çünkü kimin yazısı olduğunu bilmeden analiz yapacaktı. Bir yandan da, görüşme bittikten sonra analiz yaptırayım da, kötü bir şey çıkarsa moralim bozulmasın diyordum.
Allah’tan bir süre sonra bu trajikomik hislerden kurtuldum. Tam analiz başladığında yeniden aklıma geldi. Kanser değil ama paranoyak olmam ihtimali üzerinde durmaya başlamıştım ki çok şükür akıl sağlığım da iyi çıktı…
Öncelikle şunu sormak istiyorum dünyada ve Türkiye’de grafoloji (yazı bilim) nerede duruyor, ne kadar biliniyor?
Kısaca tarihçeye değinmeye çalışayım. MÖ 4000’de Çin’de grafoloji var. Avrupa’ya geldiğimizde Roma İmparatorluğu’nda bilindiğini duyuyoruz, hatta 12 yöneticinin tarihçisi olan Suetonius Tranquillus ismindeki kişi imparatorların el yazılarına bakarak bazı sonuçlar çıkarmıştır.
Bunun dışında felsefe bilen insan çoktur, felsefe bilmeyen dahi Aristo’nun ismini bilir ama Aristo’nun grafolog olduğunu bilen yoktur. Bunu şunun için söylüyorum, 17. y.y başlarına kadar bu iş eğitimli çevrelerin arasında dönmüş dolaşmış. Ondan sonra 1622 yılında İtalya’da Camillo Baldi adında biri çok ayrıntılı bir grafoloji kitabı yazıyor. Baldi üniversitede teorik tıp ve Aristo felsefesi hocası. Aristo’dan esinlendiği kesin. Ondan sonra Avrupa’da bu bilim biraz canlanıyor. 18 yy sonlarına doğru ise birdenbire Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bu konuya ilgi artıyor. Ayrıca İsrail’de ve Rusya’da bu bilimin üzerinde durulduğunu bana çok söyleyen oldu.
Sizce bu bilimin kabalayla bir bağlantısı olabilir mi?
Ben alaka kuran bir yazı okumadım ama yok diye iddia edemem. Çünkü ben o bilimleri bilmiyorum.
Kurandaki kalem suresinde de ‘kaleme ve yazdıklarına andolsun’ diyor. Buradan bakınca da yazının ilahi bir anlamı olduğu anlaşılıyor.
Evet, tabi. Ancak bu bağlantıyı kurabilmem için benim o bilimleri de en az grafoloji kadar bilmem lazım. Kesin söyleyemiyorum fakat Kuran-ı Kerimde kaleme önem verilmesi çok düşündürücüdür. Yazıya anlam yükleyen pek çok felsefe de vardır. Ancak ne yönden anlam yüklediklerini bilmem mümkün değil. Mesela bir kişinin neye inandığı değil ama inançlı olup olmadığı yazısından anlaşılabilir. Yalnız kesin olan şudur; insan beyninin kumanda ettiği organların iletişim yolları vardır. Konuşmasa hatta konuşamasa dahi. O yollardan en önemlisi de yazıdır.
Türkiye’de grafolojinin durumu nedir. Eğitim verilebiliyor mu?
Öyle bir şey olsa da söylesem. Türkiye’de grafoloji dediğimiz zaman sahtecilik konuları anlaşılıyor. Adli tıp alanlına giren, onun mu, değil mi vakaları. Bunun dışında karakter değerlendirmesi olarak biliniyor, hani iş başvurularında el yazısıyla doldurun falan denir. Fakat bunların her birinin bir grafolağa danışılmış olma ihtimali sıfırın altında. Çünkü o kadar grafolog yok ortada. Tahminen yazı düzgünse düzgün kişidir, derli topluysa güvenilir kişidir gibi sonuçlar çıkarmalarıdır ki bundan daha yanlış bir şey olamaz.
Son 3 yıldır ben, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneğinde kurslar veriyorum. Bunun dışında bir yerde varsa da bilmiyorum. Bir ara polis kolejinde verildiği söylendi ama oradan mezun olanlar bizim işlediğimiz konuların hiçbirini bilmiyorlardı.
Bu arada Antropoloji (insan bilim) eğitimi de almışsınız. Bu eğitim sizi grafolojiye yöneltmiş, merakınızı uyandırmış olabilir mi?
Antropolojiye merakımı uyandıran şey, aynı zamanda buna yöneltti diyebilirim. Yani insanı tanımak. Ama her şeyiyle tanımak, kültürüyle, kişiliğiyle, sağlığıyla...
Nasıl başladı grafoloji hikâyeniz?
Nasıl başladığını kendim de fark etmedim aslında. Çocukken insanları tanımak için kendimce yöntemler araştırırdım fakat pek bir yere varamadım. İnsanları nasıl tanıyabilirim diye babamın profesör arkadaşlarına danıştığımda bana psikolojiyi tavsiye ettiler. Bu arada liseye gelmiş bulundum. Son derce üstün kalitede bir psikoloji hocamız oldu, benimle ilgilendi ama psikolojinin de yetmeyen bir noktası vardı, konuşmayana bir şey yapamıyordu. Ona da Çok yatmadı gönlüm.
Sonra üniversiteye girdim, pek çok arkadaşlığımız kaynaşmalarımız oldu. O sırada bir arkadaşım, siz de tanıyacaksınız, merhum ‘Laz bakkal’ Osman Aydın Tolan bir gün laf arasında ben yazılardan insanların karakterini anlarım dedi. Ama akademik eğitim verecek durumda değil. Bu arada antropolojiye başladım fakat tam olarak insanı tanımak anlamında istediklerime ulaşamıyorum.
Siz daha çok gizlenen şeylerle ilgileniyorsunuz
Evet, altında ne var diyorum. Bendeki arayış devam ediyor sonra bir gün evde gazete okurken bir yazı gördüm; Dr. Hayrettin Mustafa Arpınar, İtalya’da grafoloji eğitimi görmüş olup Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bu bilimi uygulamaktadır. Gazeteyi fırlattığım gibi kendimi orda buldum. Ve öylece başladım.
1973 yılıydı, hocanın yanına gittiğimde bana ben de sizin gibi bir meraklı arıyordum dedi ve hemen öğretmeye başladı bana. Zaten kısa konuşan çok zeki bir adamdı. Öyle Uzun uzun anlatmazdı. Türkiye’de kaynaklar kısıtlıydı ama dil bilmemin çok faydası oldu. Üç dilde kitap okuyabiliyordum, anlamadığım bir şey olursa hocaya başvuruyordum. Allah ömür versin şu anda 86 yaşında hocam..
Tamam, artık ben bu işi yapıyorum diye ne zaman dediniz
Aslında ben hiç demedim onu. Şöyle bir şey oldu. İsmen hatırlar mısınız bilmem Sezai Solelli diye bir bey vardı, yanılmıyorsam TV’de 7 diye derginin yazı işlerindeydi ve akıl danışılan sohbet yazıları yazardı. O kişiye pek çok mektup geliyordu. Benim de kaynak bulma sıkıntım var. Yani ne kadar çok yazı bulsam o kadar iyi.
Bu amaçla hastanelerde sıraya girip kadınlara yazı yazdırmışlığım bile vardır. Başka kaynak yok çünkü. Düşündüm ki bu mektupları bunlar çöpe atıyorlardır. Zarfta ismi yazar, ‘zarfları hariç ben bunları istesem verirler mi’ diye bir gün kapılarını çaldım. Orada 17 kişiyi bir araya topladılar, kimin kim olduğunu bilmeden yazılarına baktım. Zaten ben öyle istiyorum katiyen isim istemiyorum.
Baktım bir kişi için ‘kalpten gitmek üzere dikkat’ dedim ama kimdir bilmiyorum. Diğerleri için de bir sürü şey söyledim falan. Tabii birileri çığlık attı söylediklerime neyse, o kalbine dikkat dediğim kişi Sezai Solelli’ymiş. Ertesi hafta bana köşesinde cevap yazdı. Ben doktoruma göründüm hiçbir şeyim yokmuş diye. Doktoru da ünlü biriydi, sonrasını tahmin edersiniz.
Öldü mü?
Evet!
E sonra?
Sonra o zaman gazetenin başında Çetin Emeç vardı, bu olayı ona anlattıklarında çabuk çağırın demiş. Ve 1980 yılı sonları gibiydi, profesyonel olarak gazetede analiz yapmaya başlamış oldum. Tabii 4 yıl sonra karşılıklı konuşarak biraz da insanları bıktırmamak amacıyla bu analizleri bitirdik.
Bu arada evlendiniz.
Bu işe başlamadan önce, iktisattan sonra evlendim,
KOCAMIN YAZISINI LAZ BAKKALA BAKTIRDIM
Eşinizin yazısına bakabilmiş miydiniz evlenmeden önce
O zaman daha analiz yapmıyordum ama Laz Bakkala baktırdım. Oldukça objektif bir insandı.
Kötü bir şey çıkmadı herhalde
Çıkmadı ki hala evliyim
Diyelim ki analiz yapmaya başladıktan sonra hayatınıza biri girdi ve yazısının analizini yaptınız ve sevimsiz şeyler gördünüz
Anında bırakırdım. Öyle kalpmiş yürekmiş hiç dikkate almam. Çünkü koca bir hayat şakası olmaz.
Bu kadar inanıyorsunuz grafolojiye
İnanmak değil biliyorum.
Baktınız karakterle ilgili bir sıkıntı yok ama telafi edilmeyecek bir hastalık çıktı, ne hissedersiniz.
Söylerdim ama üzüntücü verici bir şey tabi. Bunu o kadar çok yakınlarımda gördüm ki, aileden akrabalardan iyileşmeyeceğini gördüğüm pek çok kişi oldu, bunlara alışım ben.
Kimsenin farkında olmadığı acı gerçekleri bilmek ağır bir yük değil mi?
Biri olmadan öbürü olmuyor ki. Eğer biliyorsanız iyiyle birlikte kötüyü de biliyorsunuz. Bilmek bir yük müdür, evet yüktür. Karakteriniz kaldırmıyorsa denemeyin. Sinir sisteminiz ve aklınız kaldırmıyorsa denemeyin zaten.
Ben zaten bunun görülebileceğini bildiğim için, tarafsız olmayı bildiğim için ve sinir sistemim dayanabildiği için ta en baştan hazırım,
TIP DIŞINDAKİLERİ BİLMEK ÇOCUK OYUNCAĞI
Kendi hastalığınızı tedavi ettiğiniz oldu mu?
Elbette oldu.
Yaptığını analizlerde yanıldığınız oldu mu?
Aşağı yukarı 25 kongreye, aktivite kadrosundan katıldım. Oraya katılan çoğunluğu profesör olan doktorlar yaptığım analizlerle ilgili bana yüzde 97 doğruluk oranı bildirmişlerdir.
Tıp dışındaki konular
Onlar zaten çocuk oyuncağıdır. Alfabesidir o işin. Ha, yanılacak sebepler yok mu, mesela, yazmadan önce uyuşturucu madde, alkol ya da başka ilaçlar almışsa olabilir. O durumlarda bakmıyorum.
Onları zaten baştan söylüyorsunuz. Hani yalan makinesini yanıltan insanlar var ya öyle bir şeyden bahsediyorum.
O da mümkündür, benim kadar biliyorsa yapabilir. Ünlü tabloları taklit edip eksperleri kandıranlar var. Ama kaç kişi. Bu bir anda yapılacak şey değil. Yıllarca uğraşması lazım. Bilgi ezberleme gibi değil ki. Bunu beyninize yerleştirip beyninizin elinize öyle demesini sağlayacaksınız.
YA YAZIMI SOL ELİMLE YAZARSAM…
Sol elimle yazarsam farklı bir şey çıkar mı?
Çıkmaz, sadece başka insanlara göre yazınız daha çirkin görünebilir, ama eğri büğrü de yazsanız bir şey değişmez çünkü aynı beyinden geliyor.
Yazısına bakıp bir insanın kalp krizinden ölebileceğini gören birini tıp kongrelerine aktivite için çağırmak çok anlamı gelmedi bana
E başka türlü çağırmadılar, çağırırlarsa o yönden de giderim tabii. Doktorlar benim yöntemimle teşhislerine destekleyici olarak kullandıkları gibi kendi sağlıkları için de başvuruyorlar. Öyle bir görüyorum ki doğmadan evvel anne karnında geçirdiği kaza bile yazısından çıkıyor. Bunun şakası yok.
Yazı kültürün bir öğesidir, bize bir alfabe öğretiliyor onu yazıyoruz. Bizim üretmediğimiz, sonradan öğrendiğimiz bir şekli yaparken kişiliğimizin onda yansıması nasıl oluyor. Yani bize ‘a’ harfini şöyle çiz diyorlar öyle çiziyoruz.
Bu grafolojide çok uzun süredir tartışılan ve hala sonuç alınamamış bir noktadır. Mesela biz buradan baktığımızda Amerika diyoruz ama bir tane Amerika yok ki. Alfabe her eyalette farklı olabiliyor. Hepsi İngilizce üzerinden öğrettiği halde. Fakat genel grafoloji bilimi içinde bunların yeri çok az. Sonuçta beyin söylemek istediğini her şekilde söylüyor. Yalnız bakanın tecrübesini çok artmış olması lazım 2-3 aylık bir kurs bitiren hemen bu farkları anlamayabilir.
Latin alfabesinden başka alfabeye bakabiliyor musunuz?
Biraz Kiril alfabesine biraz da İbraniceye bakabiliyorum. Arapçada ise küçüklükten gelen bir aşinalığım var. Eskiden akrabalar arasında mektuplaşma vardı yazı da eski Türkçeydi oradan biraz Arap alfabesine de bakabiliyorum.
ÖCALAN’IN YAZISININ ANLATTIKLARI
Aklıma şu geliyor, padişahların veya tarihi şahsiyetlerin kendi el yazılarıyla yazdıkları şiirler ya da mektuplara bakılırsa kişilikleri hakkında analiz yapılabilir ve çok ilginç şeyler çıkabilir.
Tabii tabii, yalnız acıklı bir taraf var, müzelerde yazıya dokunamıyorsunuz. Oysa bizim dokunmamız yakından bakmamız gerekiyor. Maalesef fotokopisi de olmuyor
Evet, gazeteciler size Abdullah Öcalan’ın mahkeme belgesindeki imzasını getirmişler ama fotokopiymiş, siz de oradan gördüğünüz kadarıyla narsist, acımasız gibi bir takım tahliller yapmışsınız
Yalnız kim olduğunu söylediler bana, söylemeseler daha iyiydi. Tabi orijinali olsa iyi bir analiz yapılabilirdi.
Söylemedik diyorlar
Öyle derler de söylediler. Ben de onunla aynı yaşta ve kültürde bilmediğim başka birinin yazısıyla beraber getirin ikisine birlikte bakayım farklar ortaya çıksın demiştim.
Böyle hassas konumda olan başka bir suçlu ya da zanlıya baktığınız oldu mu?
Bakmış olabilirim ama bilmiyorum, bilerek baktığım pek yok. Çünkü benim tarafsızlığım etkilenmez ama karşımdaki kişi etkilendiğimi sanır. Yoksa ben kendi yazıma bakabilir miyim. Şu sebepten de kim olduklarını bilmek istemem; özellikle ünlüler ya da tanınmış kişiler; diyebilirler ki bunu yazıdan görmedi de şuradan okudu veya şundan duydu, o bakımdan.
DİŞ HEKİMİNİN YAZISINI GÖRSEM KOLTUĞUNA OTURMAM
Bir de diyorsunuz ki diş hekimine gidecek olsam yazısına bakmadan koltuğuna oturmam.
Tabii ki, tabii ki. Hatta ortaklık kuracağım kişilerin de yazılarını görmeden hiçbir şeklide birlikte çalışmam.
Kendinize ‘Bir dakika, önce yazısına bakmam lazım’ sınırlaması getiriyorsunuz hep, bu da zorlayıcı bir süreç olsa gerek, oysa bizler böyle değiliz bu kadar ayrıntıya giremiyoruz.
Gayet tabii zor, sade kendim değil yakınlarım için de bunu yapmaya çalışırım. Siz de yapabilirsiniz, öğrenebilirsiniz, ben de öyleydim ama değiştim.
ZİYAN EDİLMİŞ YETENEKLER VAR
Bir röportajınızda, zekâ sorunu olan bir çocuğu önceden fark edip, ailesini uyardığınız söylemişsiniz, aile de sizin tavsiyelerinize uymuş ve çocukta epey düzelmeler olmuş, aynı şey dehalar için yapılabilir mi? Aileler çocuklarının yazılarını getirseler çeşitli alanlarda özel yetenekli çocukları keşfetmek mümkün mü?
Evet, o çocuktaki düzelme okulu değiştirmekle olmuştu, aslında zekâsında değil de okulda sorun vardı. Ben orada öğretmenin hatası olduğunu çok net gördüm. Diğer dediğiniz de oluyor da maalesef çok geç kalınmış oluyor.
Kaç yaşında getirmeleri lazım
Her alana göre ayrıdır. Müzik aletinde ayrı, baleye göre ayrıdır. Sonra hangi müzik aleti olduğuna göre de değişir, mesela ses için belli bir yaş gerekir ki çocuğun sesi otursun. Bir de çocuk yazısına bakmak büyük yazısına bakmak gibi değildir. Onun ayrıca öğrenimini görmek lazım. Ben aşağıya doğru 19 aylığa kadar bakabiliyorum, tabi o zaman yazısı değil çizgileri oluyor. Aileler çocuklarının yazılarını farklı yaşlarda gösterebilirler ama bazı çocuklar durumlarını o kadar net ve kesin verebiliyorlar ki bir kere bakmak yeterli olabiliyor.
Ziyan edilmiş çok yeteneğimiz olduğunu biliyorum…
Evet, çok gençler harcanıyor maalesef. Mesela üniversite girişlerinde getiriyorlar, ‘hangi bölümü seçsin’ diye bakıyorum çoktan müzik yeteneği kaybolmuş oluyor. Ondan sonra ‘ah kendisi de çok istedi ama biz derslerini etkiler diye izin vermedik’ deniyor.
Bu alanda hizmet verecek yeterince grafolog var mı peki çünkü hepsine yetişmeniz mümkün görünmüyor
Keşke olsa!
ANALİZLERDE EN ÇOK ETKİLEYEN ŞEYLER
30 yılı aşkın zamandır bu işi yaptığınıza göre mutlaka öğrencileriniz vardır
Şu anda benim ders verdiğim 20 tane öğrencim var. Kurum olarak 2009’da Boğaziçi’nde ders verdiğimi söylemiştim. Özel ders verdiklerim de var, birkaçı çok başarılı, çok parlak çocuklar. İçlerinde uzman doktorlar var. Ders verme aşağı yukarı 10-15 yılın işidir daha evvel de biliyorum ama bilmeyi öğretmenin de bir öğrenimi vardır. Ondan emin olmadan eğitime başlamadım.
Şunu da söyleyeceğim maalesef Grafoloji deyince aklımıza ilk gelen yer olan adli tıpta verilen eğitimler iki hafta ile bir ay, ayrıca eğitimi kimin verdiği de tartışılır. Adli tıp başkanının ifade ettiği şeyler bunlar. Tabii ki iki haftada meseleyi kapacak dehalar yok diyemeyiz ama ben 30 yıldır bu işle uğraşıyorum.
Baktığınız analizlerde sizi en çok etkileyen şey ne oluyor
Artık pek bir şey etkilemiyor ama iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklar üzüyor beni.
SAPIKLARIN YAZISINI 10 METREDEN TANIRIM
Mesela pedofili hastası ya da başka sapkınlıkları görebiliyor musunuz?
Onu 10 metreden görürüm, hiç büyütece bile gerek yok. Çünkü yazısı öyle. Bir insanın esmer mi sarışın mı olduğu kadar net bir şey bu.
Mahkemelerin bu tür analizlere ihtiyacı var gibi görünüyor
Onu mahkemelere anlatmak lazım. Yalnız burada şuna dikkat etmek gerek; bu yapmış demek değildir, potansiyeli var demektir ve bütün bu tür kişiler için de geçerlidir. Suçlamak için sadece yazısı delil olmaz, başka şeylerle birlikte bakmak gerekir. Bir de tespit edilemeyen tarzlar vardır, onlar artık bu işte ilerleyen kişilere öğrettiğim şeyler.
Diyelim ki birisi cinayetten tutuklanmış fakat kesin bir şekilde reddediyor, burada yazı analizinin ne kadar faydası olur
Şöyle olur, bütün delillerle birlikte o işi yapabilecek diğer zanlılar bir araya gelir de hepsine analiz yapılırsa oradan bir şey çıkar. Ama delil yokken yazı müsait dendi diye bir şey çıkmaz.
Kasıtla işlenmiş bir cinayetin zanlısının yazısına baktınız melek gibi biri çıktı, sizin bulgularınıza göre bu insan asla cinayet işleyemez. Siz inanır mıydınız?
Evet, ben inanırım ama benim inanmamın bir faydası olur mu? Ancak gerçekten yapmadıysa aleyhine bulunan delillerin daha çok sorgulanması davanın seyri için faydalı olabilir. Hâkimin kanaatini etkileyici şeylerdir zaten bunlar. Yoksa adli tıp raporlarını da isterse hâkim kabul etmeyebiliyor.
SUÇA YATKIN ÇOCUKLAR
Çocuklarda yaptığınız analizlerde de psikolojik bozukluklar ya da suça yatkınlık görülebiliyor mu?
Tabii ki görülebilir. Grafoloji olarak bir prensibimi söyleyeyim, ilkokul birinci hatta ikinci sınıf çocuğuna bakmayı tercih etmiyorum. Çünkü yazı yeni öğretilmiş oluyor. En azından 2 sene geçsin çocuk kendini bulsun ondan sonra bakayım istiyorum. Veyahut yazıyı öğrenmeden çocuğun yaptı çizgilere bakayım daha sağlıklı oluyor. Ergenlik çağının bakılışı ise ayrı yöntemledir. O çağda çok normal sayılan bazı şeyler 22 yaşında görülürse problem yaratabilir.
Eşcinsel yönelimleri olan bir gence baktınız, yazısından anlaşılabilir mi ve ne yapılabilir.
Evet anlaşılır. Var da demem kayma olabilir aman dikkat derim. Ben söylerim, onu o işin uzmanları bilir. Aslında grafoloji uzmanı olmayan kişiler de bu tür şeyleri anlayabilir, anneler babalar, öğretmenler. Aklın yolu bir, sadece yöntemimiz farklı. Herhangi bir konuyu doğru dürüst bilirseniz bundan başkalarını da yararlandırabilirsiniz.
Yıllardır yazı analizi yapıyorsunuz, bu zaman zarfında Türkiye’de sosyal yapı değişiyor, insanlar değişiyor. Zamanla insanların bazı duygularında belirgin yönelimler fark edebildiniz mi. Bir depresyon hali, umutsuzluk ya da suça yönelmek gibi.
Güzel bir konuya değindiniz de ters cevap vereceğim ben. Çünkü bütün o duygular bende oluşuyor yazıları okudukça. 40 yaş ve altında olan kimseler el yazısı yazmaz oldu. Şimdi yeniden yazdırıyorlar ama olmuyor. Neden, kendileri de el yazsı yazmamış öğretmenler çocuklara nasıl öğretecekler. Bilmeyen öğretebilir mi? Dolayısıyla el yazısı yazmayalı çok daha az anlatır oldu o yazılar karakteri. Eğer el yazısı kesintisiz yazılamaya devam edilseydi çok güzel araştırmalar yapılabilirdi.
KADIN – ERKEK YAZISININ FARKI YOK
Kadın - erkek yazısı ayrımı var mıdır?
Hayır, kadın- erkek yazısı diye bir şey yoktur. Cinsiyet yazıdan anlaşılmaz, nokta. Maksimum yüzde 60 civarında bir tahmin imkânı tanır, ben de bunu bilimden saymam, sayan varsa buyursun.
Almanya’da sülükle tedavi reçetelere girerken, batıda akupunktur, fitoterapi gibi alternatif tedaviler mucizeler yaratırken, bizim tıp camiamız nedense bu alternatif tedavilere hep soğuk yaklaşıyor, hep bir tutuculuk mevcut. Sizin de anlattığınız gibi bazı doktorlar size analiz için geliyor ama bunu açıktan söylemiyor. Bizde bu konular ya direk reddediliyor ya da örtülü bir kabul görüyor, sizce neden?
Bütün doktorlar için bunu söyleyemem, son derece açık fikirli doktorlarımız da var. Şimdi bazı doktorlarımız akupunktur tedavisi de uyguluyor. Ama genel olarak durum sizin dediğiniz gibi. Uzmanınca yapılan grafolojinin hata payından, tıbbın hata payı daha fazla gibi görünüyor. Bunun sebebi belki şu olabilir, doktor teşhisi tek başına koymuyor. Bütün o labarotuar, tektik cihazları ve analizlerin hata payları da toplanıp doktora yükleniyor.
Yani büyük konuşmak istemem ama tıbbi cihazlar çok gelişti fakat onların da bulamadıkları yazıda çıkabiliyor. Tıpla grafoloji at başı gidebilse çok iyi olur. Markörler vardır bilirsiniz, belirteçler diyorlar. Bunlar kullanılıyor ama ne zaman, teşhiste değil metastaz (yayılma) tespitinde. Bunun az daha geliştirip baştan önlem alabilseler, hâlbuki kanser gelişmeye başlamadan 7-8 yıl önce yazıda çıkıyor.
KANSERLİ BİRİNİN YAZISINI 8 YIL ÖNCE TANIDIM
Kanseri 8 yıl önce görmek büyük bir mucize
Ve o kadar da kolay. Öğrencilere de gösterdim takır takır bakıyorlar, gerçek bu. Ama bu insanlar doktora gittikleri zaman doktor bir şey yok diyor. Yazının sağlıklı halini tanırsanız hiçbiri mucize olmuyor. Yalnızca neye bakacağınız bilmeniz gerekiyor.
Grafoloji öğreneceklere tavsiyeleriniz nedir
En azından bir yabancı dil öğrensinler çünkü yabancı kitap okumaları gerekecek. Bir de yüksek okul tahsili yapmış olsunlar. Eğitim lazım çünkü insanla uğraşıyorsunuz. Doktorlara psikologlara ve avukatlara tavsiye ederim. Tiyatrocular bu işte çok başarılılar onu söyleyeyim, çok çabuk öğreniyorlar. Ama kısaca tıp ve hukukçuların öğrenmesinde çok fayda var.
ROTAHABER