banner171

Soylu : Türkiye, Vesayet Sistemini Mağlup Etmiştir.

DP E.Gn.Bşk.Süleyman Soylu, Süleymanşah Üniversitesi tarafından düzenlenen "Anayasa Çalıştayı"'na katıldı.

Soylu : Türkiye, Vesayet Sistemini Mağlup Etmiştir.
DP E.Gn.Bşk.Süleyman Soylu, Süleymanşah Üniversitesi tarafından düzenlenen "Anayasa Çalıştayı"'na katıldı. Toplantı arasında STV Haber'e kısa bir değerlendirme yapan Soylu, anayasa çalışmalarında hız kesilmemesi ve halkın taleplerinin yeni anayasaya sarkıtılması gerektiğine vurgu yaptı.

-İçeride Vesayet Anayasası’na değindiniz. Bu dönemde yaklaşık 1.5 yıldır hararetli tartışmalar var, bu konuyla alâkalı. Ne olacak, nereye gidiyor yeni anayasa çalışmaları?

-Türkiye’nin stratejik hedefi tam demokrasi olmalıdır. Bunun için, elbette ki vesayet sisteminden Türkiye kurtulmalıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye, vesayet sistemini mağlup etmiştir. Ama vesayet sistemi, tek başına bir organizasyon değildir. Yani vesayet sistemi aynı 1960 Anayasası’nda, 1971’de, 1980’de ve 1982 Anayasası’nda olduğu gibi kendisini, anayasalarla tahkim etmiştir. Hem kurumlarını, hem yazılı kurallarını, hem de organizasyonlarını bununla birlikte kurmuştur. Eğer siz, vesayet sistemini mağlup eder, Vesayet Anayasası’nı ortada bırakırsanız demokraside bir sağlama eksikliği ortaya koymuş olursunuz. Yani şöyle söyleyebiliriz: Bu demokrasi, vesayet anayasası devam ettiği sürece asaleten bir demokrasi olmaz. Yani halk, bireyler, millet, kendi haklarını asaleten almış olmazlar. Bunun adı “vekâleten demokrasi” olur. Vekâleten demokrasinin ortadan kalkıp bunun Asaleten Demokrasi olabilmesi için de Türkiye’nin demokratik bir anayasaya tam anlamıyla ihtiyacı vardır.

Ayrıca başka birşey daha var. Bir millet olmanın çeşitli unsurları vardır. Tasada, kıvançta birliktelik; beraber bir gelecek oluşturmak vs... Bütün bu unsurların tamamının, yeni dönemde en stratejik olanı, bana göre yeni ve demokratik bir anayasa yapmaktır. Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinde, hem saygı duyduğumuz hem de içerik olarak birçoğuna katıldığımız çalışmalar yapılıyor. Ama bizim bildiğimiz birşey var: Anayasa halkla başlar, halkla biter. Yani, halkı anayasanın içerisine koyacak bir sistem oluşturmak gerekir. Elbette ki yazılar yazılabilir, birtakım değerlendirmeler yapılabilir, bunlar alınıp toplanabilir ama başka birşey var ki burada daha fazla bir hareketliliğin sağlanması lazım ve parlamentonun, parlamentodaki milletvekillerinin, bütün siyasi partilerin milletle beraber, aynen sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi bu anayasa meselesine abanmaları gerektiği kanaatindeyim ve buna da bir “anayasa kampanyası” diyorum. Türkiye’nin ciddi bir anayasa kampanyasına ihtiyacı var. Eğer Türkiye, bunu yapmazsa steril bir anayasa oluşturur. Yani, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, çıkar gruplarının veya kendi tabanıyla ilgili mesajları iletmek isteyenlerin, elbette ki entellektüel boyutta; uluslararası hukuk açısından insan onurunu önceleyen, demokratik hak ve özgürlükleri içerisinde barındıran; sivilleşmeyi yerelleşmeyi kendi içerisinde anlatmaya çalışan anayasa talepleri elbette ki ortaya gelecektir. Ama bunun içerisine halkın dinanizmini, beklentilerini, hayallerini ve geleceklerini sarkıtmanız lazım. İşte toplantıda mümkün olduğunca bunları anlatmaya çalıştım.

Bir de Türkiye’nin hala bir merkeziyetçilik-ademimerkeziyetçilik yaşadığını ifade ettim. Bunu en son Van Depremi’nde hepimiz gördük. Sayın başbakan Van’da 20-25 gün kalmış olsa, inanın, oradaki problemlerin %90-95’i çözülebilirdi. Bu sistemi taşıyamazsınız. Bu sistem, sadece iktidar partisinin veya muhalefet partisinin problemi değil. Bu sistem Türkiye siyasetinin ve Türkiye’de daha iyi yönetilmek isteyen halkların, bireylerin, daha iyi yaşamak isteyen insanlarımızın temel problemidir. İşte en son Mele’lerle ilgili bir teklif geliyor. Tamam, bin tane meleyi devlete aldınız. Daha önce korucuları da kadroya aldınız. Alevi önderlerini bir şekilde devleti kadrosuna aldınız. Şimdi yerelleşiyor muyuz, merkezileşiyor muyuz? Sistemimizi neye göre kuruyoruz? Bütün bunların tartışılması gerekir. Kürt sorunu, Alevi sorunu, kadın sorunu... Siyase vesayet, zaten temel bir problem. Türkiye’nin bağrında oturuyor. Bütün bunların tartışılması gerekir. Bu anayasanın içerisinde cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık, yani yürütmenin iki tarafının yetkilerinin birbirinden nasıl ayrılacağının tartışılması gerekir. Türkiye nasıl bir 21. yüzyıl felsefesi ortaya koyacak? Ne arzu ediyor? Nasıl bir hukuk sisteminin içinde Türkiye yaşayacak? İşte en son Şike Yasası’nda gördük. 7,5 ay önce bir şike yasası yapılmış. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama –sistem olarak söylüyorum- bu, siyasi partilerden geçti mi, geçti. Meclisten geçti mi, geçti. Peki sayın Cumhurbaşkanı’nın onayından geçti mi, geçti? Demek ki bu sistemde bir yanlışlık var. Dönüp 7,5 ay sonra bu sistemi yeniden revize etmeye ihtiyaç duyuyorsak bu sistemi yeni baştan imar ve inşa etmeliyiz.

Başka birşey daha var. Tartışılıyor. Dersim tartışılıyor, Şeyh Said meselesi tartışılıyor, İstiklal Mahkemeleri meselesi tartışılıyor, İskilipli Atıf Hoca – şapka meselesi tartışılıyor, Hrant Dink cinayeti tartışılıyor. En başından en sonuna kadar tarih, yakın tarih tartışılıyor. Anlaşılıyor ki toplumun içerisinde, bu vesayet anayasalarından kaynaklanan bir ithilaf var ve bu ihtilafların derinleştirilmesi var. Tam da bunun cevabının “demokrasinin derinleştirilmesi” olarak vermek gerekir. Ve bu anayasa, bu hınçlaşma, karşılıklı husumet için, hakkaniyet ve adaletle yapılırsa tam bir fırsattır. Ben Türkiye’nin bu fırsatı yakalamasını arzu edenlerdenim.


-Siz, halkın içindesiniz, Türkiye’yi de geziyorsunuz. Anayasa çalışmalarının yavaşlamasından, tabir-i caizse halkın bir hımhımı var mı?


-Şöyle söyleyeyim, ben bardağın hep dolu tarafından bakmayı sevenlerdenim. Ama bugün “Türkiye anayasa yapabilir mi yapamaz mı” diye bir anket yapılsa, zannediyorum, benim kendi yüzyüze görüşmelerden elde ettiğim de, olumsuzluğun çok yüksek olduğu şeklindedir. Bu, Türkiye için kaçırılacak bir fırsatmış gibi görünüyor. Çünkü çok güçlü bir iktidar partisi var. 12 Eylül 2010 referandumunda elde edilen bir avantaj var. Bu ikisinin kaçırılabileceği konusunda millette böyle bir olumsuz bakış olduğunu üzülerek söyleyebilirim.

-Sayın Soylu, çok teşekkür ederim
-Ben teşekkür ederim.


YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner208

banner148

banner150

banner153