Türkiye 12 Haziran’da yapılacak genel seçimlere doğru ilerliyor. Genel seçim sonuçlarını belirleyecek en önemli merkezlerden biri İstanbul. İktidardaki AK Parti’den milletvekili aday adayı olmak için yalnızca İstanbul’da 903 başvuru yapıldığı göz önüne alındığında, sadece seçim sürecinin değil, milletvekili adaylarının saptanması bile liderleri oldukça zorlayacak. Tabii aday adayları içinde şaşırtıcı olan isimler de var. Ama daha enteresanı, İstanbul’da AK Parti’nin önemli isimlerinden, Başbakan Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşı İl Başkanı Aziz Babuşcu’nun milletvekilliği için başvurmaması.
AK Parti İstanbul İl Başkanı Babuşcu’yla seçim sürecini ve hem de Türkiye’nin gündemini konuştuk.
Başbakan Erdoğan’ın vekillik için davet ettiği Aziz Babuşcu il başkanlığını bırakmayacağını belirtti. Babuşcu seçim için teşkilatıyla büyük bir çalışma içinde girdiklerini ve amaçlarının referandumda çıkan yüzde 55’lik evet oyuna ulaşmak olduğunu söylüyor.
Neden milletvekili aday adayları arasında yoksunuz?
Milletvekilliği çok onursal bir görev. İl başkanları genelde hizmet sürelerinin devamında milletvekili olmayı hep hayal ederler. Ben siyaseti hizmet etme vesilesi olarak değerlendiriyorum. Hizmet edebiliyorsanız bunun hangi titr altında olduğunun çok fazla anlamı yok. AK Parti İstanbul İl Başkanı’yım ve burada teşkilatlarımızda güzel bir motivasyon, çok güzel bir birliktelik yakaladık. Burada hizmet etmek istiyorum. Bunun il başkanı, milletvekili ya da başka bir şekilde yapılmasının fark etmediğini düşünüyorum.
Yakın arkadaşınız Başbakan Erdoğan, “Aziz Bey, gel. Milletvekili ol” demedi mi?
Sayın Başbakanımız Türk siyasetinde çok büyük ve nezaket sahibi bir lider. Davet etti tabii. Ben de kendisine AK Parti İstanbul İl Başkanı olarak hizmet yaptığımı, eğer izinleri olursa devam etmek istediğimi ifade ettim.
Aday adaylarına gelirsek, mesela İbrahim Tatlıses, İstanbul’da vitrininizde olacak mı?
İbrahim Tatlıses, sanat camiamızın farklı duruş ve tutumları itibarıyla iltifat görmüş, sanatı takdir edilmiş, topluma mal olmuş bir sanatçı. AK Parti bir Türkiye partisi. Temel vasfımız bence bir Türkiye partisi olabilmeyi başarmış olmak. Bu anlamda sanatçılarımızın, akademisyenlerimizin, sporcularımızın, entelektüellerimizin, sıradan vatandaşlarımızın siyaset yapabildiği bir zemin. İbrahim Bey’in partimizden aday adayı olmuş olmasını ben memnuniyet verici, partimizin Türkiye partisi olduğunu teyit eden bir başvuru olarak görüyorum. Süreç de devam ediyor.
Ya Hakan Şükür?
İstanbul’dan aday adaylarımızdan biri. Hakan Bey teşkilat dinamiklerinden çok yüksek bir teveccüh ve destek gördü. Türk futbolunda markalaşmış bir isim olarak Hakan Bey’in de partimizde hizmeti deneyecek olmasını başarı olarak görüyorum.
İstanbul’dan bakıldığında, genel seçimler öncesi Ankara’daki siyasi tablo nasıl görülüyor?
Bu seçimi Türk demokrasi mücadelesinin finali olarak görüyorum.
Nasıl bir final bu?
Demokrat Parti (DP) çok partili hayata geçişimizde ilk tecrübemiz. DP, tek başına iktidara gelmiş ve ilk kez Türk milleti refah hissetmiş, biraz özgürlük penceresine doğru bakabilmiş, biraz rahatlamış. Ama yine biliyoruz ki bu süreç 27 Mayıs gibi hepimizin içini burkan bir biçimde sonlandırıldı ve iktidarın başbakanı da idam edildi. Bana göre o günkü mantıkla bugün AK Parti iktidarını alaşağı etmeye çalışanların temel mantalitesi arasında bir fark yok. Bana göre kendini ayrıcalıklı, toplumu yukarıdan aşağı dizayn etmeyi bir içselleşmiş o zihniyet, DP tecrübesinden sonra iktidara kim gelirse gelsin iktidarı tanımlanmış o çerçeve içinde sivil, asker bürokrasiyle paylaşma zorunluluğuna dayalı bir anayasal çerçeve ortaya koydu.
Partiniz burada ne konumda?
AK Parti’nin kurulduğu tarih itibarıyla deklare ettiği sözler, bu daireyi geldiğimiz gün reddettiğimizin resmiydi. Bu daireyi tanımadığımız gün DP’yi saf dışı bırakanlarla karşı karşıya geldiğimiz gün demekti. İlk uygulamaları AKP’yi kapatma denemesiydi. O olmayınca partimizi iktidardan uzaklaştırmak adına bütün toplumsal, mühendislik hesapları yapıldı. Olmadı. Şimdi toplumu yukarıdan aşağı dizayn etmeyi alışkanlık haline getirenler, 2011 Haziran’ının kendileri için son çıkış noktası olduğunu biliyorlar. Kaybederlerse bu topraklarda da ebediyen kaybetmiş olacaklarını biliyorlar. Onun için de bu seçim bir demokrasi mücadelesinin finalidir.
İstanbul örgütü olarak, genel seçimlerde başarı çıtanız nedir?
Yaygın bir görüş var. Partimizin yüzde 45-50 oranında oy alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu psikolojiyi doğru bulmuyorum. Bunu algı yanılmasına dönük bir propaganda olarak görüyorum. Referandum süreci de dahil hiçbir zaman anket sonuçlarına dayalı bir tavır içerisinde olmadım. Ama İstanbul’da referandum sürecinde bütün bloklaştırma, bütün ötekileştirme gayretlerine rağmen insanlar yüzde 55 nispetinde evet demişlerse, bu oran partimizin oyuna dönüşebilir. Bu orana yaklaşabildiğimiz ölçüde kendimizi başarılı kabul ederiz.
Genel seçimlerde örgüt olarak nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz?
Biz sürekli hareket halinde olan bir teşkilata sahibiz. Sadece seçim dönemlerinde çalışma yapan bir teşkilat değiliz. Yılbaşından martın sonuna kadar 3 aylık planlama ışığında teşkilatlarımla tüm ilçelerde her akşam seçmenlerin evlerinde ev sohbetleri ve ziyaretler yapıyoruz. Bu bizim çok önem verdiğimiz sistematik bir programdır. İstanbul’da yaklaşık 3.5 milyon hane var. Kapısı çalınmadık ev kalmayacak şekilde tüm evlere giderek kendimizi anlatacağız. Teşkilatımızın değişik kademelerinden arkadaşlarımızın içinde olduğu 3 bin 650 farklı ekip tüm İstanbul’da ev sohbetleriyle halkımızla bire bir iletişim kuracak.
‘Başkanlık sistemi olursa adayım Tayyip Erdoğan’dır’
Başbakan’ın “çılgın” olarak nitelenen İstanbul projesiyle ilgili olarak ipuçları var mı?
Sayın Başbakan’ın bugüne kadar ortaya koyduğu siyasi, ekonomik, sosyal projeler “çılgın” projeleri, sadece ülkemizi değil, dünyayı da şaşırtan projeler oldu. Muhtemelen 2023 yılı projeksiyonu içerisinde hazırlanan seçim beyannamemiz ve ona bağlı hükümet programı içerisinde karşılık bulacaktır bu proje. Bekleyip göreceğiz.
Başkanlık sistemine yaklaşımınız nedir?
Bilimsel anlamda toplumun kanaat kesimleriyle, üniversiteleriyle, siyasetçileriyle tartışılması halinde, ülkemizin hem demokrasi kültürü, hem de daha etkin ve verimli bir idari mekanizma olacaksa doğru bulur ve desteklerim.
Böylesi bir gelişme partinizde sıkıntı yaratmaz mı? Cumhurbaşkanı Gül’ün konumu burada ne olur?
Tamamen demokrasi kültürü içerisinde böyle bir zemini yaşarsak o gün düşüncelerimizi açıklamak daha anlamlı olur.
Sizin Başkan adayınız Erdoğan mı olur?
Sayın Başbakan’ın böyle bir sistem içerisinde başkan olarak değerlendirilmesi benim arzu ettiğim, taraf olacağım bir şeydir ve yadırganacak bir şey de yoktur.
‘Ergenekon’da yargı süreci hızla sonuçlandırılmalı’
Ergenekon operasyonu kapsamında gazetecilerin tutuklanması, Ahmet Şık’ın yayınlanmayan kitabı için yayınevinin ve Radikal Gazetesi’nin polis tarafından basılmasına nasıl bakıyorsunuz?
Henüz yargı aşamasında olan, gizlilik söz konusu olan hukuki bir süreç. Bir vatandaş olarak gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanması sürecini ilk etapta belki psikolojik bir duruşla doğru bulmam, karşı çıkarım. Buradan biraz hissiyatın ötesine geçersem, sonuçta bir süreç var. Bu sürecin nasıl seyredeceğini, hangi delil, bilgi, belgelere dayalı olarak böyle bir tasarrufta bulunulduğunu görmenin ve ona göre bir kanaat oluşturmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Deliller de gizleniyor.
Evet, bilmediğimiz için zaten bunu ifade ediyorum. Aynı zamanda bir siyasetçi olarak söyleyebileceğim şu: Bu süreç bir an önce hızlı bir şekilde sonuçlandırılmalıdır. Tam da bizim aleyhimize oluşturulmak istenen algının oluşmasına fırsat verilmemelidir.
Başbakan Yardımcısı Arınç, süreçle ilgili olarak kaygı duyduğunu söyledi. Sizin de kaygınız var mı?
İşte bu kaygı, demokrasi kültürü içerisinde ve standart dışı olarak algılanan, bir kitabın basılmadan toplatılması ve gazetecilerin gözaltına alınmasıdır ve normal değildir. Bu anormalliğe karşı insani bir duygu, bir tepki olarak tabii ki ben de aynı endişeyi taşıyorum. Ama hukuki bir zemine taşındığında, “örgütsel bir doküman” olarak değerlendirilen bir materyalden bahsediliyor ve bu süreçte onun apayrı bir mecrada değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Toplumun bir kesiminde Şık’ın, cemaatle ilgili kitap yazdığı için tutuklandığı, yargıda, poliste cemaatin etkili olduğuna dair bir algılayış var.
Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir imparatorluğun üzerine kurulmuş genç bir cumhuriyettir. Bu imparatorluğun mirası, devletin geleneği o kadar köklüdür ki, şu ya da bu şekilde bir cemaat ya da gruba alet olacak ya da ona imkân verecek basitlikte değildir. Bence bu da oluşturulmak istenilen bir algı. Partimize karşı, onu birtakım ilişkilerle bütünleştirerek, zaafa uğratmak istenen bir propaganda yöntemi. Bunlar başarıya ulaşmayacak. Türk devleti güçlü geleneği olan, kendi etnik yapısı içinde, nerede, nasıl durduğunu bilen bir devlet geleneği. Böyle yakıştırmaların bir anlamı yok.