banner171

DP Eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, “bu ülkede darbe senaryoları yapılıyor ama deprem senaryoları yapılmıyor” dedi.

Samanyolu Haber TV’de Sevcan Ödemiş Yıldız’ın gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Süleyman Soylu'nun deprem sonrasında yaşanan gelişmelere ilişkin yorumları şöyle:

DP Eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, “bu ülkede darbe senaryoları yapılıyor ama deprem senaryoları yapılmıyor” dedi.
DP Eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, “bu ülkede darbe senaryoları yapılıyor ama deprem senaryoları yapılmıyor” dedi. Van depreminden sonra arama kurtarma ve yardımlaşma çalışmalarının çok iyi gittiğine ama yerel müdahalede sorun olduğuna dikkat çeken Soylu, çok ilginç bir noktaya dikkat çekerek, Van'a yapılan yardımların bilinç altındaki küçümsemeye değindi. Soylu, "Somali’ye yardım yapıyoruz, Haiti’ye kadar uzanıyoruz, Japonya’nın başına gelen felâkete en içten şekilde üzülüyoruz ama kendi insanımıza yardım ederken bunu milli benliğimizin, dinimizin, örfümüzün, insanlığımızın bir gereği olarak değil de sanki ‘bize karşı çok büyük acımasızlıklar gerçekleşti, biz bunları sinemize çekiyoruz ve size lütfediyoruz ve size yardım ediyoruz’ gibi bir anlayışı ortaya koyuyoruz. İkide bir o yağma görüntülerini ortaya koymak, yine bir küçümsemedir.” diye konuştu.

Samanyolu Haber TV’de Sevcan Ödemiş Yıldız’ın gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Süleyman Soylu'nun deprem sonrasında yaşanan gelişmelere ilişkin yorumları şöyle:

EKSİKLİK YEREL MÜDAHALEDE


Bakıyoruz, arama kurtarma çalışmaları iyi gidiyor, milletin hassasiyetleri iyi gidiyor. Eksiklik ise yerel müdahalede. Türkiye, bu tip problemleri yaşadıkça garip bir şekilde merkezileşiyor. Bunun benzeri bütün olaylardan sonra kanunlar, genelgeler merkezileşme üzerinden oluşuyor. Ben bunu yanlış ve tehlikeli buluyorum. Tam tersi yapılması, merkeziyetçilikten ziyade ‘adem-i merkeziyetçilik’ şeklinde bir anlayışın ortaya konulması gerekiyor. Vatandaş, kendisine uzanacak yardım elinin nasıl ve nereden geleceğini bilmiyor. Bilemeyince de acele davranıyor ve televizyona yansıyan, sanki Van’ın her tarafında veya afetle karşılaşılan her yerde böyle olduğu hissedilen o yağma görüntüleriyle karşı karşıya kalıyoruz.

MESELELERİN TEMELİNDE BU “LÜTUF” VAR

Maalesef bu durum istismar ediliyor, özellikle sosyal medyada. Bu depremin, özellikle son yaşanan terör olaylarından dolayı Allah’ın bir cezalandırmasıymış gibi sakat, hastalıklı, insafsız, vicdansız ve paranoyak bir anlayışla karşı karşıya kaldık. Bu hastalıklı söylem, sadece o kişilerde değil, devletin yetkililerinin söylemlerinde de gizli. Deniliyor ki “hernekadar Türkiye’de birliğimizi ve beraberliğimizi bir şekilde engellemeye çalışsalar dahi, biz yardım elimizi Van’a çok çabuk bir şekilde uzattık”.. Bu şu demektir: “Biz asil bir milletiz, aslında biz eksik bir millet değiliz ve görüyorsunuz ,bize ne kadar çok saldırı yapılsa da biz içimizdeki bu yardımsever duyguyu, bu güzel duyguyu, asil bir millet olduğumuz için hiçbir şekilde bundan vazgeçmiyoruz.

KARŞI TARAFI KÜÇÜMSÜYORUZ

Karşı tarafı da küçümseyerek bunu yapıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız meselelerin temelinde bu ‘lütuf’ var..Somali’ye yardım yapıyoruz, Haiti’ye kadar uzanıyoruz, Japonya’nın başına gelen felâkete en içten şekilde üzülüyoruz ama kendi insanımıza yardım ederken bunu milli benliğimizin, dinimizin, örfümüzün, insanlığımızın bir gereği olarak değil de sanki ‘bize karşı çok büyük acımasızlıklar gerçekleşti, biz bunları sinemize çekiyoruz ve size lütfediyoruz ve size yardım ediyoruz’ gibi bir anlayışı ortaya koyuyoruz. İkide bir o yağma görüntülerini ortaya koymak, yine bir küçümsemedir.

TÜRKİYE BİR “YENİDEN OLUŞ” DÖNEMİNDE GİBİ

Türkiye bir yeniden oluş döneminde gibi. Bu KCK meselesini de bunun üzerinden değerlendirmek gerekir. “Arap Baharı’’sız KCK meselesini değerlendiremezsiniz. Çünkü KCK veya PKK, Arap Baharı’ndan esinlenerek, hatta Amerika’daki olaylardan esinlenerek kendileriyle ilgili yeni bir çıkış yapabileceklerini iddia ediyorlar.

KCK SÖZLEŞMESİ FAŞİZAN BİR SÖZLEŞMEDİR


Aslında KCK sözleşmesine biraz bakınca, o sözleşmenin faşizan bir sözleşme olduğunu, orada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden bugün bizim eksiklik olarak tanımladığımız demokratik özgürlükler ve haklarla ilgili meselelerde çok daha geride olduğunu ve kendi halkına çok daha diktatoryal bir anlayışla yaklaşmakta olduğunu rahat bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.

PARALEL DEVLET ANLAYIŞI ORTAYA KOYMAYA ÇALIŞIYOR

Bu KCK hadisesinde iki taraf var. Bir taraf, bunun Türkiye’de demokratik açılımı engelleyeceğini iddia ediyor, bir taraf da ‘hayır, bu demokratik açılımı engellemez, KCK’nın ortaya koymuş olduğu baskı iklimi, bir alternatif devlet anlayışı ortaya koymaya çalışıyor, bir paralel devlet anlayışı ortaya koymaya çalışıyor.’ Ben bu görüşü destekleyenlerdenim. Burada PKK, KCK ve BDP arasında bir bağ olduğu net bir şekilde gözükmektedir ve kimsenin de bunu inkâr ettiği yok. Fakat buna bir devletin müsaade etmesi mümkün değil.

PKK, ULUSLARARASI ALANDA YALNIZLAŞMIŞTIR

Fakat benim gördüğüm başka birşey var. İlk kez PKK, uluslararası meşruiyet sağlamaya çalıştığı alanlarda yalnızlaşmıştır. Bu hem içe, hem İran-Suriye aksına dönmesini sağlıyor. Buradan da şunu anlatmaya çalışıyorum. İlk kez de Türkiye, sadece silahla bu işin üstesinden gelmekten çok, stratejik bir akılla PKK’nın uluslararası meşruiyet zeminini ortadan kaldırmaya çalışıyor. İkincisi Kürt halkını, PKK’dan ayrıştırıcı başka bir yöntem izlemeye çalışıyor. Sivil toplulukları terörize etmiyor, bu çok önemli bir yaklaşım.

DEVLETİN KCK HAMLESİ, STRATEJİK


Üçüncüsü, bugüne kadar hem Avrupa’dan hem Amerika’dan destek alan PKK’nın, hem Avrupa hem ABD destek ayağını topyekün bir akılla –bence bu hem sivil akıldır, hem askeri akıldır, hem hükümet aklıdır- engellemeye çalışıyor. KCK hamlesini de bir stratejik hamle olarak görüyorum. Yani hem geleceğe yönelik bir alternatif devleti pasifize etme, yok etme hamlesi olarak görüyorum hem de PKK’yı Türkiye’ye saldırtma hamlesi ve uluslararası meşruiyet zeminini ortadan kaldırma hamlesi olarak görüyorum. Çünkü ilk kez Türkiye Avrupa ve ABD ile eşgüdüm içerisinde bir program yürütüyor. Bunun ‘Türkiye’nin teslim olduğu anlamına gelmesi’ son derece insafsız ve son derece sığ bir eleştiri olur. İlk kez Türkiye stratejik bir akıl ortaya koyuyor.

PKK YEREL BİR AKTÖR OLMAYA YÖNELDİ

Türkiye hem KCK soruşturmalarıyla PKK’yı Türkiye’ye daha saldırgan hale getiriyor, hem PKK – Apo arasındaki ilişkiyi keserek ciddi bir şekilde PKK’nın bu stratejiyi anlamadaki eksikliğinden istifade etmeye çalışıyor. Çünkü Türkiye’nin bu stratejisini Apo çok rahat bir şekilde anlama şansına sahip olabilir. Şöyle bir tezata düştü PKK: İlk kez Suriye ile beraber işbirliği içerisinde. Bir stratjik eksiklikleri sözkonusu ve anlamlı bir eylem birliği içinde de değiller. Türkiye, devlet olarak Suriye’ye yaklaşık 3-3,5 aydır bir karşı duruş sergiliyor. Bu karşı duruşta hem Avrupa hem ABD ile birlikte bir organizasyon içinde. PKK kiminle birlikte, Suriye ile birlikte. PKK, uluslarası bir aktör olmaktan yerel bir aktör olmaya yönelik bir tercihi kullandı ki benim kanaatimce bu, bir terör örgütü için bir intahar tercihidir, yok olma tercihidir. Ben Türkiye’nin, son oynadığı stratejiler ile birlikte bu ilişkide çok önemli bir rol aldığını, PKK’nın stratejik olarak mevzi kaybettiğini düşünüyorum. Türkiye bir Kürt realitesini kabul ediyor ve bu realite ile birlikte, beraber yaşamanın yollarını arıyor.

Haber 7

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner208

banner148

banner150

banner153