Tasarının, TBMM Genel Kurul aşamasında, yapıcı, yol gösterici, katkı sağlayıcı şekilde,
Erdoğan, bugün, 2013 yılı bütçesini görüşürken aslında, geride bıraktıkları 10 yılın muhasebesini yaptıklarını; aynı zamanda gelecek 10 yılın da planlamasını gerçekleştireceklerini söyledi.
Geride bıraktıkları 10 yılın, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da 89 yıllık Cumhuriyet tarihinin en parlak dönemlerinden biri olduğunu kaydeden Erdoğan, 'AK Parti'nin 10 yıllık başarılı icraat dönemini, Cumhuriyet tarihimizin tamamıyla kıyasladığımızda, birileri nedense bundan maalesef rahatsız oluyor. Şunu herkes bilsin ki biz asla ve asla bir hesaplaşma içinde değiliz. Tam tersine biz, 29 Ekim 1923'te kurulmuş Cumhuriyetimiz için neler yaptığımızı, Cumhuriyetimize neler kazandırdığımızı, Türkiye Cumhuriyeti'ni hangi seviyeden alıp, hangi seviyelere taşıdığımızı ve taşıyacağımızı konuşuyoruz' dedi.
Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal'den bugüne kadar, Cumhuriyet, ülke ve millet için, taş üstüne taş koyan, çalışan, üreten herkese şükran, minnet borçlu olduklarını dile getirdi. Erdoğan, ancak Gazi Mustafa Kemal'in vefatının ardından, bazı istisnai dönemler haricinde, Türkiye'nin potansiyelinin yeterince kullanılmadığı, Türkiye'nin, enerjisi, heyecanı, zengin kaynakları, dinamik ve genç nüfusunun, gereksiz tartışmalarla, gereksiz müdahalelerle adeta heba edildiğini belirtti.
Orhan Veli'den
10 yıllık AK Parti Hükümet dönemlerini, Cumhuriyet tarihi içinde bir kıyaslamaya tabi tutarken; bir yandan neleri başardıklarını anlattıklarını, bir yandan da bu başarıların geçmişte neden elde edilemediğinin sorgulanmasını istediklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Şair Orhan Veli'nin deyimiyle, 'Bu ülke için kimlerin sadece nutuk attığını, kimlerin de taş üstüne taş koyduğunu, hizmet ürettiğini' milletimiz görsün istiyoruz. Son 10 yılda elde ettiğimiz başarılar, AK Parti hükümetlerinin başarısından ziyade bizatihi bu aziz milletin başarısıdır. Yani son 10 yılda elde edilen başarı, Türkiye'nin, milletin, Cumhuriyet'in başarısıdır. Biz eğer, hemen her alanda, Cumhuriyet döneminin rekorlarını elde ettiğimizi söylüyorsak, bunu, milletimiz adına, ülkemiz adına, Cumhuriyetimiz adına bir kazanım olarak görüyor, bunun heyecanıyla söylüyoruz. Cumhuriyet döneminin rekor seviyelerine ulaşan, yine Cumhuriyet'tir, Cumhuriyet'in ta kendisidir. Cumhuriyet döneminin rekorlarını elde etmiş olmamızdan hiç kimse rahatsız olmasın, tam tersine Cumhuriyet'in fertleri olarak, Cumhuriyetimizin ulaştığı seviyeyi görerek bundan herkes mutluluk duysun istiyoruz.
Biz, AK Parti dönemine kadar 79 yılda yapılanları elbette takdir ediyoruz. Ama biz, şunun da artık cesaretle, herkes tarafından sorgulanmasını istiyoruz: 79 yıllık süreçte, Türkiye'nin erişmiş olması gereken seviye, 2002'deki o seviye midir? Türkiye çok daha fazlasını hak etmemiş miydi? 1945'te, taş üstünde taş kalmayan Almanya ve Japonya dünyanın en büyük ekonomileri haline geldiler. 1960'larda Almanya kalkınmak için bizim işgücümüze ihtiyaç duyuyordu. 1970'lerde uzaya gidiliyordu. 1980'lerde küreselleşme dünyayı etkisi altına alıyordu. 1990'larda kapalı rejimler yıkılıyordu.
Ama bütün bu süreçte, Türkiye kendi iç meseleleriyle uğraşıyor, demokrasiye yönelik müdahalelerle sürekli kan kaybediyordu. Daha 1930'larda, Boğaz'a köprü için proje hazırlayanları, uçak sanayi, savunma sanayi için büyük girişimlerde bulunanları, Gazi Mustafa Kemal'in talimatlarına rağmen, dönemin hükümetleri, bakanları dışladı, öteledi. Bu parlamentoda bunu çok iyi bilenler var şu an. Yatırım ortamı iyileştirilmedi, eğitimin alt yapısı güçlendirilmedi, Türkiye için büyük, geniş, iddialı bir vizyon gözetilmedi. On yıllar boyunca Türkiye yapay tartışmalarla, sanal korkularla, kendi milletini iç düşman ilan eden, 'Cumhuriyet tehlikede', 'Laiklik elden gidiyor', 'İrtica geliyor' diyerek paranoya üreten bir zihniyetle enerjisini kaybetti.'
'Varın siz hesap edin'
Başbakan Erdoğan, siyaset kurumuna yönelik güvensizliğin, koalisyon hükümetleri olarak tezahür ettiğini, on yıllar boyunca koalisyon dönemlerinde Türkiye'nin ağır bedeller ödediğini kaydetti. Erdoğan, bütün bunlara ek olarak, Türkiye'nin, demokrasiye geçişin ardından ortalama 10 yılda bir müdahaleye maruz kaldığını, Türkiye'nin yine çok ağır bedeller, çok ağır maliyetler ödediğini ifade etti.
Erdoğan, 'Bugün bizim ekonomide elde ettiğimiz başarıları, Cumhuriyet ile bir hesaplaşma gibi lanse edenler, önce çıksınlar, müdahalelerdeki rollerini, darbeler karşısındaki destekleyici tavırlarını sorgulasınlar' dedi.
AK Parti Hükümeti'nin dik duruşu sayesinde 27 Nisan bildirisinin, sadece beyhude bir girişim olarak kaldığını, akamete uğratıldığını vurgulayan Erdoğan, buna rağmen bu e-bildirinin Türkiye'ye sadece faiz yoluyla maliyetinin, yıllık 2 milyar dolar olduğunu kaydetti. Erdoğan, '28 Şubat'ın bu ülkeye maliyetinin ne olduğunu varın siz kıyaslayın. 12 Eylül'ün, 12 Mart'ın, 27 Mayıs'ın bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına, vatandaşlarına nasıl bir ekonomik külfet yüklediğini varın siz hesap edin. Türkiye eğer bu kesintileri yaşamasaydı, Türkiye içerdeki yapay meselelerle enerjisini harcamasaydı, belki de bundan 10 yıllar önce dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri haline gelirdi. Geç de olsa bunu biz başaracağız' diye konuştu.
'Maliyet, dar gelirliye...'
Erdoğan, 10 yıl önce başlattıkları süreci kararlılıkla devam ettireceklerini, Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri konumuna getireceklerini bildirdi.
Başbakan Erdoğan, 'Türkiye'de, demokratikleşme ile ekonomi arasındaki doğru orantı, yaşadığımız tecrübelerin ışığında, şüpheye mahal bırakmayacak derecede artık her şey netleşmiştir. Demokratikleşme adımlarının atıldığı, reformların yapıldığı, özgürlüklerin genişlediği süreçlerde Türkiye ekonomisi her zaman büyümüş, ileri gitmiştir. Demokrasinin kesintiye uğradığı, özgürlüklerin daraltıldığı, devlet ile vatandaş arasında güven bunalımının oluştuğu her dönemde de ekonomi daralmış, telafisi on yıllar alacak maliyetler ortaya çıkmış, bu maliyetler de vatandaşın, dar gelirlinin, yoksulun omuzlarına bindirilmiştir' görüşünü dile getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Meclis kürsüsünden kendilerini mezhepçilikle sınayanların, önce aynaya bakmalarını istedi.
Erdoğan, 2013 Yılı Bütçe Tasarısı'nın TBMM Genel Kurulu'ndaki tümü üzerindeki görüşmelerde, terör örgütünün bölgede, bir yandan demokratikleşme adımlarını etkisizleştirmeye çalışırken, aynı zamanda ekonomik yatırımları da engellemek için her yola başvurduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, ekonominin demokrasiyi; demokrasinin de ekonomiyi güçlendireceğini bilen terör örgütünün, bölge halkının yoksul kalması, yoksun kalması için kalkınma yönünde atılan her türlü adımın karşısında durduğunu vurguladı.
Bölgede baraj, havaalanı inşaatlarının yapılasını engellemeye çalıştığını, yol, enerji, konut projelerini sabote etmek için uğraştığını ifade ederek, 'Hatta daha da ileriye gidiyor hem demokrasinin hem ekonominin can damarı olan eğitimi kesintiye uğratmak, bölge halkını cahil bırakmak için okulları yakıyor, yıkıyor; öğretmenlere saldırıyorlar. Terör örgütü de çok iyi biliyor ki eğer o çocuklar okurlarsa, okula giderlerse, dağa çıkmayacaklar. O çocuklar okula giderlerse, o çocukların eline taş, molotof verip attıramayacaklar. Eğer o çocuklar okurlarsa, terör örgütü de biliyor ki o çocukları dağlarda ölmeye ve öldürmeye gönderemeyecekler. Bunu bildikleri için de hem demokratikleşmenin, hem ekonomik kalkınmanın önünde set olmaya çalışıyorlar. Demokrasiden de ekonomik kalkınmadan da terörle mücadeleden de vazgeçmeden, asla geri adım atmadan bu kutlu yolda yürümeye, kardeşlik içinde Türkiye'yi büyütmeye devam edeceğiz' diye konuştu.
'Buna sessiz kalan siz değil misiniz?'
BDP Genel Başkan Yardımcısı'nın Meclis kürsüsünden Doğu ve Güneydoğu'daki çocuklardan bahsettiğine işaret eden Erdoğan, 'O çocukların eline taşı, molotof kokteylini veren, buna sessiz kalan siz değil misiniz? Bütün bunların yanında siz değil misiniz o çocukları yokluğu, yoksulluğa mahkum eden?' diye sordu.
Doğu, Güneydoğu'daki yatırımlarının on yıldaki toplam bedelinin, eski rakamla 37 katrilyona ulaştığını dile getiren Erdoğan, sözlerini, 'Bütün bu yatırımlar bölgede yapılıyor. Bunlar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş adımlardır. Alt, üst yapısıyla eğitim, sağlık, adalet, emniyet, ulaşım, enerji, tarım aklınıza ne gelirse... Her alanda bu adımları attık. Bugüne kadar bu attığımız adımlarda kesintiye uğratmadık, uğratmayacağız, yine buna devam edeceğiz. Çünkü biz bölgesel, etnik, dinsel milliyetçilik yapmayacağız dedik. Bu kürsüye çıkıp da bizi, özellikle mezhepçilikle sınayanlar önce aynaya baksınlar ve orada kendilerini görsünler. Attığımız adım, yaptığımız yatırımlarla böyle anlayış içinde olmadığımızı her yerde ispatladık' diye sürdürdü.
'Onlara cevap verirsem...'
Erdoğan, bundan 10 yıl önce, Türkiye'nin, sanayide düşük yoğunluklu teknolojiye, demokraside de oldukça düşük standartlara sahip olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
'Bugün artık Türkiye, sanayide ileri teknolojiye sahip olduğu gibi buna paralel olarak, demokraside de ileri standartlara sahip. Şu anda bizim artık 2023 hedeflerimize 10 yıl var. Bu 10 yıl içinde 2023 hedeflerine ulaşmak için, bizim iki alanda seviyeyi daha da yukarıya çekmemiz gerekiyor. Biz ne yapacağımızı, ne yaptığımızı konuşuyoruz, bu kürsüye çıkanlar ne yapacaklarını konuşmadılar; yalan yanlış akıllarına ne geliyorsa onları anlattılar. Az önce arkadaşlarım da gereken cevabı verdi. Onlara cevap verirsem asıl konuşmamı yapamayacağım. Asıl konuşmama vakit ayırmak, zaman zaman da belki biraz dokunduracağım.
Birincisi, yüksek yoğunluklu teknolojiye; ikincisi de demokraside çok daha yüksek standartlara ulaşmamız gerekiyor. Eğer, bunlardan herhangi birinde aksama olursa, hedeflerin tutması zorlaşır, hatta imkansızlaşır. 2023'te bizim 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var. 2023'te, 2 trilyon dolar milli gelirle, 25 bin dolar kişi başı milli gelirle, dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olma hedefimiz var. Şunu niye kıskanıyorsunuz; 10 yıl önce kişi başına milli gelir 3 bin 600 dolarken, bugün 10 bin 700 dolara yaklaştığımıza göre bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Diğer muhalefet genel başkanına da soruyorum, siz aldığınızdaki milli gelirdeki rakama, bir de bize devrettiğinizdeki rakama bakın, bize düşerek teslim ettiniz, biz tekrar ayağa kaldırdık. Bu farkları niye görmüyorsunuz?'
'Eğitimi yaygınlaştırarak'
Başbakan Erdoğan, eğitimi daha da yaygınlaştırarak, eğitimin kalitesini daha da yükselterek, özgür, girişimci, cesur ve özgüveni yüksek gençler yetiştirerek, Türkiye'nin geleceğini daha da aydınlatacaklarını ifade etti.
Ülkenin çocuklarına 10 yıl boyunca en başta özgüven aşıladıklarını, çocukların, hiçbir sorunun kalıcı, çözümsüz olmadığını görmelerini sağladıklarını vurgulayan Erdoğan, 'Bizim çocuklarımız, kendi öz değerlerinden, kendi tarihlerinden ve kendi medeniyetlerinden aldıkları ilhamla, evrensel değerleri özümseyerek, inşallah bu coğrafyada tarihimizi yeniden yazacaklar, ben buna inanıyorum. Bu ülke geçmişte nasıl tarihe, bilime ve sanata yön veren insanlar çıkardıysa, inşallah bugün ve yarın da bu topraklardan, bu genç nesillerden, geleceğe yön verecek isimler yetişecek' dedi.
'Bunlarla anlaşmamız mümkün değil'
Erdoğan, ekonomi ile demokrasi arasındaki paralellik kadar, ekonomi ile aktif dış politika arasında da paralellik bulunduğuna dikkati çekerek, 'Anamuhalefet olsun, diğerleri olsun bunlarla anlaşmamız mümkün değil. Bunlar sıfır toleransın ne olduğunu, tanımını anlamaları için çok zaman ister. Kolay iş değil, hayatında en ufak bir dış ilişki, dış politika, böyle bir şeyin içinde olmayanın, kalkıp da bunu anlaması mümkün değil. Anlayacaklar da neticelerini gördükten sonra' diye konuştu.
Konuşmasına muhalefetten laf atılmasına Erdoğan, 'Ama sabretmeye de tahammülleri yok. Biz dinledik, konuşmadık. Ama onlar, bu tür laf atmak suretiyle yerinde boğmanın gayretine giriyor' karşılığını verdi.
'Küresel vicdanı öne çıkardık'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, son 10 yılda, aktif, barışçı dış politikaları sayesinde, bölgenin ve dünyanın saygın, etkili, sözü dinlenen ve sözünün ağırlığı olan bir ülke konumuna yükseldiğini ifade etti.
Dış politikada, uluslararası ilişkilerde, her zaman küresel vicdanı öne çıkardıklarını, adaleti yücelttiklerini, kardeşliğe, dostluğa, dayanışmaya vurgu yaptıklarını belirten Erdoğan, sorun çıkaran değil, sorunların üzerine giden, ateşi söndürmek, acıları dindirmek, akan kanları durdurmak için mücadele eden bir ülke olduklarını anlattı.
Erdoğan, her ülkeyle iyi ilişkiler kurmaya, varsa aradaki sorunları samimi şekilde çözmeye gayret ettiklerini dile getirdi.
KKTC'nin, Azerbaycan'ın, Türk Cumhuriyetlerin, bölgelerindeki, dünyadaki tüm dost ve kardeş halkların hukukunu en güçlü şekilde savunduklarını ve savunmaya devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
'Arap halklarının özgürlük, hak, adalet, insanca yaşam taleplerini en güçlü şekilde destekledik. Medeniyetler İttifakı projemizle küresel barış mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Bütün olumsuzluklara, bütün engelleme çabalarına rağmen, AB umudumuzu muhafaza ediyor, gerekli reformları yapıyoruz. Uluslararası kuruluşlarda aktif görevler üstleniyoruz. Sadece 2012 yılında 11 ülkeyle Türkiye arasındaki vizeleri kaldırdık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz gidebildiği ülke sayısı 64'e, sınırda vize alabildiği ülke sayısı 11'e yükseldi.
Küresel finans krizinde, gelişmiş ülkeler dış temsilciliklerini kapatırken, biz burada da farklı bir performans sergiledik, dış temsilcilik sayılarımızı artırdık. 2002'de Türkiye'nin dünya genelinde 93 büyükelçiliği vardı. Biz 10 yılda 27 yeni büyükelçilik açtık ve toplam sayıyı 120'ye çıkardık. Afrika kıtasında sadece 12 büyükelçiliğimiz vardı; yıl sonunda bu sayı 34'e ulaşıyor. 2002'de 163 olan dış temsilcilik sayımız şu anda 204'e ulaştı. Bunu en kısa zamanda 231'e çıkaracak ve dünyanın en yaygın örgütlenmiş 5 ülkesinden biri olacağız. Sadece 2012'de 23 yeni merkezde Ticaret Müşavirlikleri tesis ettik. Ticaret Müşavirlerimizin görev yaptığı merkez sayısı 2002'de 62 adet iken, şu anda 160'a ulaştı. 2002'de 84 müşavir görev yaparken, şu anda 233 müşavir bu merkezlerde görev yapıyor. 36 milyar dolardan devraldığımız ihracatı, 10 yılın sonunda 150 milyar dolara yükselttik.'
Konuşması sırasında bir milletvekilinin, 'İthalat ne oldu?' diye sormasına Erdoğan, 'Biraz önce Anamuhalefet partisi Genel Başkanı, Hollanda'nın ihracatından bahsetti. Genel Başkanınıza sorun da o ihracatın ne kadarı ithalattır onun cevabını arayıp bulsun, ondan sonra gel bana bu soruyu sor. Her ihracatın karşısında yan ürünler denilen bu tür ürünler de alınır, oradan siz ihracatınızı da yaparsınız. Öğreneceksiniz' karşılığını verdi.
Erdoğan, müteahhitlik hizmetlerinde Çin'den sonra dünyanın ikinci ülkesi olduklarını, turizm gelirlerinin aynı dönemde 3 kat arttığını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Bana İsrail ile kapalı kapılar arkasında ne konuştuğumu, kimlerden bunu aldığınızı ispat edemezseniz müfterisiniz' dedi.
Erdoğan, 2013 Yılı Bütçesi üzerinde hükümet adına yaptığı konuşmada, bölgenin istikrarını, barış ve huzurunu, Türkiye'nin refahıyla, büyümesiyle bağlantılı gördüklerini ve her zaman barışın, diyaloğun, uzlaşmanın tarafında durduklarını kaydetti.
'Türkiye olarak, güçlünün yanında değil, haklının yanında; zalimin yanında değil, mazlumun, mağdurun yanında yer aldık' diyen Erdoğan, şunları söyledi:
'Biz, Filistinlilere yaptığı zulme, Gazze'de uyguladığı insanlık dışı saldırılara, uluslararası sularda yardım gemisine yönelik korsan saldırıya rağmen, birileri gibi, kimi kast etiğimi anlıyorsunuz; CHP. Az önce bizi 'İsrail ile kapalı kapılar ardında ne konuştunuz' diye suçluyor. Bana İsrail ile kapalı kapılar arkasında ne konuştuğumu, kimlerden bunu aldığınızı ispat edemezseniz müfterisiniz. Biz, hiçbir iktidarın yapamadığını yapmak suretiyle uluslararası sularda bizim gemilerimize saldıranlara karşı hangi cevap gerekiyorsa o cevabı verdik. Biz, hiçbir zaman kapalı kapılar arkasında bu tür pazarlıkları yapacak tıynette bir siyaseti gütmedik, o size ait bir şeydir.
Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmadık, hiçbir ülkenin topraklarına göz dikmedik.
Suriye halkı bizim kardeşimizdir, canımız ciğerimizdir. Bizim sorunumuz Esed yönetimiyledir ve asla Suriye'nin toprak bütünlüğü noktasında en ufak bir tereddütümüz yoktur, onun bütünlüğünden yanayız. Aynı düşüncemiz Irak için de geçerlidir.'
Bu sırada Genel Kurul'dan seslerin yükselmesi üzerine TBMM Başkanı Cemil Çiçek araya girerek, 'Sayın başkanlar konuşurken en ufak bir müdahale olmadı. Bu kürsüden herkes kendi düşüncesini dile getiriyor. Dolayısıyla bu türlü bir müzakere usulü doğru değil. Sayın (Mahmut) Tanal en çok söz atanlardan biri sizsiniz. Bundan sonra da müzakereler yapacağız. Böyle bir müzakereyi yaparsak bir başka günkü toplantıda da burada müzakere yapılma imkanı kalmaz. Cevap gerekiyorsa grup başkanvekilleriniz var, sayın genel başkanlar var, yapmayın' diyerek uyarıda bulundu.
Bu sırada, CHP sıralarından 'tahrik edici konuşuyor' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, '(Kapalı kapılar ardında İsrail ile ne konuştunuz?) demek tahrik edici değil mi?' diye sordu.
Bu sırada AK Parti sıralarından CHP Grubuna yönelik tepki gösterenlerin olması üzerine Erdoğan, 'Arkadaşlar lütfen sakin olun, herkes tıynetinin gereğini yapar, sakin olun' dedi.
Kayseri'de 3.5 ton sucuk dağıtılması
Başbakan Erdoğan, bugün Kayseri'de, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından son derece anlamlı, önemli bir etkinlik gerçekleştirildiğini söyledi.
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Kayseri'de, 3 bin 500 aileye 1'er kilogram sucuğu ücretsiz olarak dağıttığını ifade eden Erdoğan, yani yoksul ailelere toplam da 3.5 ton sucuk dağıtıldığını bildirdi.
Erdoğan, şunları kaydetti: "Şimdi bu sucuk meselesi de nereden çıktı diyeceksiniz. Bunu bugün gündeme getirdim, zira Kayseri'de dağıtılan 3.5 ton sucuk için, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanım adına, CHP'nin Sayın Genel Başkanı'na şükranlarımı ifade ediyorum. Sadece Sayın Genel Başkanı'na değil; 2011 yılı Bütçe açılış görüşmeleri esnasında Sayın Genel Başkan'ın eline, Kayseri ile ilgili yalan yanlış bilgileri tutuşturan arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum.
Gerek CHP Genel Başkanı, gerek ona not ileten arkadaşları sayesinde, hamdolsun bugün 3 bin 500 aile sucuğa doydu. Bugün dağıtılan 3.5 ton sucuk, Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından ya da devlet tarafından değil, bakın altını çizerek ifade ediyorum; Sayın Kılıçdaroğlu'nun iftira ve ithamları sayesinde, bizzat Sayın Kılıçdaroğlu tarafından finanse edilmiş oldu.
Tam 2 yıl önce yine bu kürsüde, CHP Genel Başkanı eline tutuşturulan notlardan yola çıkarak, Kayseri Büyükşehir Belediyemize yolsuzluk ithamında bulundu. Hemen ardından kürsüye gelerek, 15 dakika sonra, bu iddiaların iftira olduğunu kendisine ifade ettik ama anlamadı. Sayın Kılıçdaroğlu hem bizden hem Kayseri Belediye Başkanı'mızdan özür dilemek yerine, bu iddia ve iftiralarını sonraki günlerde, hatta sonraki haftalarda, aylarda, yıllarda da sürdürdü. Belediye Başkanımız tarafından açılan tazminat davalarından 3'ü sonuçlandı. CHP Genel Başkanı, 75 bin lira tazminatı Büyükşehir Belediye Başkanı'mıza ödedi. Hem de kuzu kuzu ödedi."
'TİKA'nın proje sayısının 4,5 kat arttı'
Aktif ve barışçı dış politikanın bir başka neticesinin de dünya üzerinde ihtiyaç sahibi her ülkeye, dost ve kardeşlere el uzatmak olduğunu belirten Erdoğan, 'Bir yandan dünya geneline yayılmış akrabalarımıza, kardeşlerimize, dostlarımıza ulaşırken, aynı zamanda ata yadigarlarımıza da çok güçlü şekilde sahip çıktık' diye konuştu.
'TİKA ile dünyanın her köşesine yardım elimizi uzatıyor, ata yadigarı eserleri gün yüzüne çıkarıyoruz. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızla Türkiye'nin sıcaklığını ve gücünü hissettiriyoruz. Yunus Emre Enstitülerini kurarak dünyaya Türkçe öğretiyoruz' diyen Erdoğan, TRT Avaz, TRT Türk, TRT Arapça, TRT Şeş ile Türkiye'nin mesajlarının dünyaya duyurulduğunu kaydetti.
1992 ile 2002 yılları arasındaki 10 yılda, faaliyet gösterdiği ülkelerde TİKA'nın toplam proje sayısının 2 bin 241 olduğunu, 2002 yılından 2011 yılına kadar TİKA aracılığıyla 10 bin 86 proje sayısına ulaştıklarını bildiren Başbakan Erdoğan, TİKA'nın proje sayısının önceki 10 yıla göre 4,5 kat arttığını dile getirdi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Ülkemizin resmi kalkınma yardımları, 2011 yılında rekor bir seviyeye ulaştı, 1 milyar doları aştı ve 1 milyar 273 milyon dolar oldu.
2002 yılında 86 milyon dolar olan yurt dışı kalkınma yardımlarımız, 27 kat artarak, 2011 yılında 2 milyar 363 milyon dolara ulaştı.
Kazakistan'da Kazak-Türk Lisesi'ni, Karadağ'da Şükriye Mecedoviç İlkokulu'nu, Afganistan'da Kabil'deki Mahmud Tarzi Lisesi'ni, Makedonya;da Üsküp-Tefeyyüz İlköğretim Okulu'nu, Kosova'daki Prizren Üniversitesi'ni ve bunun gibi birçok ülkedeki üniversiteyi, liseyi, ilkokulu biz inşa ettik. Sadece 2007'den günümüze kadar geçen sürede inşa edilen okul sayısı 214'e ulaştı.
Orta Asya'nın İlk Kemik İliği Nakil Merkezi'ni Kırgızistan'da açtık.
Filistin'in kuzeyinde Tubas Türk Hastanesi'nin yapım işini sürdürüyoruz. Hastane tamamladığında Tubas şehrinin ilk hastanesi olacak. Son 4 yıl içinde Pakistan, Somali, Moldova, Filistin Batı Şeria'ya 58 ambulans hibe ettik. Lübnan'daki 100 yataklı Sayda Türk Hastanesi'nin inşaatını 2 yıl önce tamamladık. Sadece Nijerya'da 19 bin 410 kişiye sağlık taraması yaptık. Yıllar içinde yıpranan Kudüs Harem-i Şerif'te bulunan Kubbet-üs Sahra Hilalinin üç parçadan oluşan altın renkli bakır hilalini 5. defa biz yeniledik.
Bosna'da Tarihi Konjic Köprüsü'nü yeniden inşa ettik. Drina Köprüsü'nün korunması için çalışmalar yürütüyoruz. Türkmenistan'da Sultan Sancar Türbesi'nin restorasyonunu, Kazakistan'da Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonunu biz yapıyoruz. Moğolistan'daki 1300 yıllık Türk Anıtları'nın gelecek nesillere aktarılması için Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıtları'nın kopyalarını çıkardık ve Göktürk Anıtları'nın bulunduğu bölgede bir müze inşa ederek bu anıtları sergiye açtık. Giray Han tarafından 1500 yılında Bahçesaray'da yaptırılan ve Doğu Avrupa'nın en eski eğitim kurumlarından biri olan Zincirli Medrese ile Giray Han Türbesi'ni ve külliyesinin restorasyon çalışmalarını tamamladık ve açılışa hazır hale getirdik.
Kırım Tatar kardeşlerimize, uygulamaya başladığımız toplu konut projeleri ve inşa ettiğimiz okullarla, Türkiye'nin sıcaklığını, yakınlığını hissettirdik. Sofya'da tek cami olarak hizmet veren Kadı Seyfullah Efendi Camii'ni biz restore edeceğiz. Makedonya'da Kocacık Köyü'nde bulunan Gazi Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi'nin yaşadığı ev tarafımızdan aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. Bunlar, dünya üzerinde uyguladığımız projelerden sadece bir kısmı.
Dünya geneline yayılmış ata yadigarı eserlere sahip çıkarken; kardeş ve akraba topluluklara el uzatırken, Türkiye içinde de vakıf eserlerine güçlü şekilde sahip çıkıyor, onları yeniden gün yüzüne çıkarıyoruz.
1996-2002 yılları arasında sadece 46 vakıf eseri onarılmışken, biz, 10 yıl içinde 3 bin 750 tarihi eserin onarımını gerçekleştirdik. Kültür ve Turizm Bakanlığımız eliyle de 90 eseri restore ettik. 15 eserin restorasyonu sürüyor. Tarihi ve kültürel mirasımızı korumaya, gün yüzüne çıkarmaya yönelik çok büyük, özel projeler sürdürüyoruz; aynı zamanda yurt dışına çıkarılmış hazinelerimizi de tek tek Türkiye'ye kazandırıyoruz.'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk ekonomisinin son 10 yılda 7 farklı seçimde milletin huzuruna çıktığını ve tam not aldığını belirterek, 'Sayın Kılıçdaroğlu, karneyi millet verir millet. Siz milletin verdiği karneye bakın' dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, 2013 yılı bütçesi üzerinde Hükümet adına konuşan Erdoğan, Türkiye'de son 10 yıldaki değişimi en iyi ifade eden sektörlerden birinin savunma sanayi sektörü olduğunu, savunma sistemleri ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranının 2 kat artışla kendi dönemlerinde yüzde 54'e çıktığını kaydetti.
'ASELSAN ve TUSAŞ'ın geçmişte esamesi dahi okunmuyordu; şu anda bu iki şirketimiz, savunma sanayisindeki yatırımlarıyla, dünyanın en büyük 100 firması arasında yer alıyor. Bakınız nereden nereye geldi' diyen Erdoğan, milli sermayenin ürettiği Mini İnsansız Hava Aracı sistemlerinin seri üretimlerinin süratle devam ettiğini, bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hizmetine 164 insansız uçak ve 4 insansız helikopter sunulduğunu anlattı.
Altay Milli Tankı'nın ön tasarımının tamamlandığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
'İlk defa ülkemizde modern bir tankın üretimini gerçekleştiriyoruz. Anka İnsansız Hava Aracımızın tasarım ve prototip imalatını tamamladık. Uzun Menzilli Roketler artık ülkemizde üretiliyor. İleri teknolojiyle donatılan, 50 kilometre ve daha uzun menzilli obüs ve roket sistemlerinin seri üretimlerine başladık. Türkiye'nin ilk milli savaş gemisi olan ve tamamen ülkemizde tasarlanarak inşa edilen Milgem Savaş Gemisi'ni 2008 yılında denize indirdik. Atak Helikopteri de Türkiye'de üretiliyor. Helikopterlerin uçuş testlerine 2011 yılı içerisinde başladık ve 2013 yılı içinde bu helikopterlerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslimatına başlamayı planlıyoruz. Göktürk-2 Uydumuzun üretimini tamamladık. Bu uydumuzu, 19 Aralık'ta, Saat 18.52'de uzaya gönderiyoruz. Hayırlı olsun. Ama bundan da rahatsız olanlar çıkabilir; gönlüm arzu eder muhalefet de gelsin. Beraber bunu izleyelim. Bundan rahatsız olmasınlar. Artık tank modernizasyonlarını milli firmalarımız yapıyor. Şimdiden Ortadoğu'da, Asya'da, Uzakdoğu'da ve hatta Latin Amerika'da birçok ülkeye savunma sanayi ürünlerimizi ihraç ediyoruz. Eve, biz nutuk milliyetçiliği değil; millete ve ülkeye hizmet üreten fiili milliyetçilik yapıyoruz.'
'10 yılda farklı şekillerde test edildi'
Erdoğan, 10 yıldır başarıyla uyguladıkları ekonomi politikalarının, 10 yıl içinde çok farklı şekillerde test edildiğini belirterek, 'Ekonomimiz, yurt içinde oluşturulmaya çalışılan siyasi krizlerde çok sağlam bir duruş sergiledi. Demokrasiye yönelik müdahale girişimlerinin olduğu dönemlerde dahi Türkiye ekonomisi hiçbir sarsıntıya uğramadı. Aynı şekilde ekonomimiz, 10 yıl içinde gerçekleşen 2 mahalli seçim, 3 genel seçim, 2 halkoylamasında yine dirençli bir yapı sergiledi' dedi.
Oluşan güven, istikrar ve disiplin sayesinde geçmişte her seçim döneminde dalgalanan ve dengeleri bozulan ekonominin geride bıraktıkları 7 seçimde en küçük bir sapma göstermediğini ifade eden Erdoğan, 'Yine ekonomimiz, küresel dalgalanmalar, küresel krizler karşısında da dünyaya örnek olacak bir sağlamlık sergiledi. Ekonomimiz, geride bıraktığımız 10 yıl içinde 7 farklı seçimde milletimizin huzuruna çıktı ve milletimizden tam not aldı. Sayın Kılıçdaroğlu, karneyi millet verir, millet. Siz milletin verdiği karneye bakın' diye konuştu.
İnsanı 'ekonomik nesne' olarak görmediklerini belirten Erdoğan, 'Bizim için insan, ekonomiden ibaret değildir. Bizim için insan, sadece bir tüketici, sadece bir üretici, pazarın ve piyasanın öylesine bir aktörü olmaktan ibaret de değildir. İnsanı Eşref-i Mahlukat olarak görürüz; maddi ihtiyaçlarından çok daha ötede insanı ruhuyla, kimliğiyle, değerleriyle, insanı diğer canlılardan ayıran ulvi özellikleriyle değerlendiriyoruz. Bizim bakış açımız bu. Demokratikleşme alanında attığımız adımlara paralel olarak, sosyal politikalarımıza paralel olarak ekonomi politikalarımız da 10 yıl boyunca milletin takdirine sunuldu ve milletten büyük teveccüh aldı' dedi.
'SSK'yi böyle yönettiği için'
Erdoğan, refah seviyesine ilişkin sadece birkaç göstergeyi paylaşmak isteğini vurgulayarak, Hanelerdeki Bilişim Teknolojileri Bulunma ölçümlerinin 2004 yılından itibaren yapılmaya başlandığını kaydetti.
2004 yılında Türkiye'de her 100 evden 11'inde bilgisayar bulunurken; şu anda her 100 evden 59'unda bilgisayar olduğunu belirten Erdoğan, 2004 yılında her 100 evden 54'ünde cep telefonu varken, şu anda her 100 evden 93'ünde cep telefonu bulunduğunu söyledi.
Cep telefonu abone sayısının, 2002 yılında 23 milyon kişi iken şu anda 65 milyon kişiye ulaştığını kaydeden Erdoğan, 'Bir cep telefonu abonesi, 2009 yılında ayda ortalama 184 dakika konuşuyordu, şu anda ortalama konuşma süresi ayda 300 dakikaya ulaştı. İnternet abone sayısı 2002 yılında 1 milyon 310 bin kişiydi, 2011 sonunda 14 milyon aboneye ulaştı. Yani internet abonesi sayısı 11 kat arttı. 2002'de Türkiye'de kayıtlı 4 milyon 600 bin otomobil vardı, şu anda 8,5 milyon kayıtlı otomobil var. Herhalde bunlar refah seviyesini anlatıyor, bunlar yoksulluğu anlatmıyor' dedi.
Erdoğan, aile yardımı ödeneği dahil en düşük memur maaşının 2002 Aralık ayında 392 lira iken, 2012 Aralık ayında 1758 liraya çıktığını, artışın yüzde 348 olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
'Aile yardımı ödeneği dahil ortalama memur maaşı 2002 Aralık ayında 578 lira iken, 2012 Aralık ayında 2 bin 42 liraya çıktı, artış yüzde 253 oldu. Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken, 2012 Aralık ayında 740 liraya çıktı, artış yüzde 301 oldu. En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralık ayında 377 lira iken, 2012 Aralık ayında 1084 liraya çıktı, artış yüzde 188 oldu. En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 lira iken, 2012 Aralık ayında 886 liraya çıktı, artış yüzde 245 oldu. En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığı 2002 Aralık ayında 149 lira iken, 2012 Aralık ayında 718 liraya çıktı, artış yüzde 383 oldu. En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 2002 Aralık ayında 66 lira iken, 2012 Aralık ayında 536 liraya çıktı, artış yüzde 714 oldu. 65 yaş aylığı 2002 Aralık ayında 24 lira. Hale bak. 2012 Aralık ayında 122 liraya çıktı, artış yüzde 397 oldu. Muhtar aylığı neydi biliyor musunuz, 2002 Aralık ayında 97 lira; 2012 Aralık ayında 427 liraya çıktı, artış yüzde 338 oldu.
Emekli maaşları arasındaki farkı gidermek için 2012 yılında çıkardığımız İntibak Yasası, 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle artık yürürlüğe giriyor. Sayın Kılıçdaroğlu, emeklilik gelişme payının kaldırıldığını söylüyor. Herhalde yanlış anlamadım. Bunu söyleyen SKK'da Genel Müdürlük yapmış biri malum. Emeklilere gelişme hızından yüzde 30 oranında biz pay verdik. Hatta 2000 öncesi verilmiyordu. O dönemin içinde Sayın Kılıçdaroğlu da var. İntibak Yasası ile biz şimdi 2000 öncesine yüzde 75 ilaveyle bunu veriyoruz. Kendisi SSK'yı böyle yönettikleri için şimdi de gelip bunun faturasını bize kesmeye gayret ediyor.'
'Ücretler enflasyon karşısında erimedi'
Erdoğan, ücretlerin hiçbirinin enflasyon karşısında erimediğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Enflasyonla mücadelede sağladığımız başarının bir eseri olarak, ücretlerin alım güçleri ciddi oranlarda arttı. 2002 yılında asgari ücretin tamamıyla, 143 litre süt alınabiliyordu, bugün 316 litre süt alınabiliyor. 2002 yılında asgari ücretle 82 kilo kuru fasulye alınıyordu, şu anda 142 kilo alınabiliyor. 2002 yılında asgari ücretle 181 kilo ekmek alınabiliyordu, şu anda 289 kilo ekmek alınabiliyor. 2002 yılında asgari ücret bin 146 kilovat saat elektriğe tekabül ediyordu, şu anda 2 bin 72 kilovat saat elektriğe karşılık geliyor. Asgari ücret 2002'de 492 metreküp doğalgaz alabilirken, bugün 701 metreküp alıyor. Aynı şekilde asgari ücret 8,7 adet tüp alabilirken, bugün 11 tüp alabiliyor.
Geliyorum; sıkça istismar edilen, çarpıtılan, olduğundan farklı şekilde gösterilen yoksulluk konusuna...Dünyaya referans olabilecek yöntemle yoksulluğu hesapladık. 2002 yılında, kişi başı günlük 1 doların altında harcama yapanlar, toplam nüfusun binde 2'sini oluşturuyordu. 2006 yılından itibaren Türkiye'de günlük harcaması 1 doların altında nüfus kalmadı. Günlük harcaması 2,15 doların altında nüfus 2002'de yüzde 3 küsur oranındaydı, geçen hafta açıklanan yeni verilerle bunun da artık yüzde 0,14'e kadar düştüğünü görüyoruz.
2002 yılında 66 milyon olan nüfusumuz içinde günlük harcaması 2,15 doların altında olan 2 milyon 82 kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus içinde bu sayı sadece 105 bin kişi. Bakın nereden nereye....Günlük harcaması 4,3 doların altındaki nüfus 2002'de yüzde 30 seviyesindeydi, 2011'de bu 2,79'a düştü. 2002 yılında 66 milyon nüfus içinde günlük harcaması 4,3 doların altında olan 20 milyon 721 bin kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus içinde bu sayı 2 milyon 111 bin kişiye düştü. Yani hem nüfus artıyor hem de yoksulluk hepsi yavaş yavaş eriyor.'
'Bu kredibilitedir, güvendir'
Her yıl bütçe görüşmelerinde Türkiye'nin borcunun dile getirildiğini, muhalefet tarafından doğru olmayan, doğru yansıtılmayan rakamlar marifetiyle bir istismar aracı olarak ortaya konulduğunu anlatan Erdoğan, 2002 yılından bu yana uygulanan disiplinli ve tutarlı ekonomi politikalar sayesinde borçlanma maliyetlerinin tarihin en düşük seviyelerine indiğini söyledi.
Erdoğan, 'TL cinsinden iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama faizi 2002 yılında yüzde 62,7 iken, yapılan en son ihalede yüzde 6 ile tarihin en düşük seviyesine düştü. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli soruyorum, yüzde 63 mu büyük, yüzde 6 mı büyük? Yüzde 63 ile mi millet bunun bedelini daha ağır ödüyor, yoksa yüzde 6 faizle mi ödediğimiz zaman mı bunun bedelini daha ağır ödüyor?' dedi.,
Reel iç borçlanma faizinin 2002 yılında yüzde 30 olarak gerçekleşirken, bugün itibariyle sıfır civarına gerilediğini belirten Erdoğan, borçlanma faizleri hızla düşerken, borçlanma vadelerinin de tarihinin en yüksek seviyelerine çıktığını vurguladı.
Erdoğan, 'Hükümeti devraldığımızda Hazine, iç piyasalardan ancak ortalama 9,4 ay vade ile borçlanabiliyordu. Bugün Hazine iç piyasalardan 10 yıl vadeyle, yani 120 ay vadeyle borçlanma yapabiliyor. Bu bir kredibilitedir, güvendir. 2002 yılında dış piyasalarda dolar cinsinden tahvil borçlanmamızın vadesi ortalama 7 yıl iken, bugün ortalama vade 14,5 yıla çıkmıştır. Bu gerçekleri lütfen görelim. Buna ek olarak Hazine, 2012 yılında hem iç piyasada hem de uluslararası sermaye piyasalarında ilk defa kira sertifikası ihracı gerçekleştirdi. İç piyasada gerçekleştirilen ihraca 2 katından fazla, uluslararası piyasada gerçekleştirilen ihraca ise 5 kat talep var. Böylece ülkemiz faizsiz finansman piyasalarına erişim sağlamış ve İstanbul'un finans merkezi olmasına yönelik projemizde önemli bir adım atılmıştır' diye konuştu.
Erdoğan, faiz giderlerinin toplam bütçe harcamaları içindeki payının 2002 yılında yüzde 43 iken, bu oranın 2012 yılında yüzde 13'e düştüğünü belirterek, 'Herhalde 13, 43'ten düşüktür' dedi.
Kaynak: Haber7
Güncelleme Tarihi: 11 Aralık 2012, 10:52