Pandemiydi pahalılıktı derken şimdi de deprem oldu; her şey birbirine karıştı. Son üç yıldır ülkemizin başı dertten kurtulmuyor. Pandemi nedeniyle çalışma imkânları ve diğer sosyal yaşantılar epeyce kısıtlanmış, ekonomi iyice daralmıştı. Birden her şeyin fiyatı doludizgin arttı. Ev fiyatları ve kiraları da orantısız arttı. Fiyatlar artmasına arttı ama üretim de azalınca rakamların da önü alınamadı. 700-800 bin liraya pahalı bulduğumuz evler önce bir milyonu daha sonra da 2 milyonu aşıp kendini saray konumuna çıkarttı. Kiralar da hakeza en düşük kiralar bile 2-3 bin lira civarında 10 bin lira ve üstüne de var diyorlar. Gıda fiyatlarına ise yetişilemiyor. Ekmek bile 5 liranın üstünde. Yumurta fiyatları ise 2,5-3 lira civarında. Tüm bunlar devam ederken 11 ilimizi kapsayan 13-14 milyon nüfusu etkileyen deprem ülkede şok etkisi yaratarak herkeste bir korku oluşturdu.
Bunların üzerine açıklanan yeni karar ile iki ay sonra cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapılacak. Şimdilik 48 bin vatandaşımızın vefat ettiğinin açılanmasına aldanmayalım muhtemeldir ki bir o kadar da henüz cesedi ve kimliği teşhis edilmeyen, izinsiz gömülenler vardır. Bu kadar büyük deprem olunca yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı maalesef. Daha o sabah iktidarı ile muhalefeti ile bir araya gelip çözüm üretmesi gerekenler bir aylık süre geçmesine rağmen bir defa bile bir araya gelemediler. İktidar, muhalefetle konuyu görüşmeyi bir zayıflık gösterisi diye zannedilir düşüncesiyle yapamadı. Muhalefet de gittiği yerlerde bu büyüklükte bir depremde ben olsam ne yapardım yerine “buraya devlet gelmedi” diyerek ucuz politika yapmayı yeğledi. Oysa bu büyüklükte bir depremin altından kalkılması hiç de kolay değil.
Tabi bu depremde en büyük başarıyı sivil toplum kuruluşları gösterdiler. Üzerinden 40 güne yakın süre geçmesine rağmen ilk günden başladıkları yardım faaliyetlerini bu güne kadar aksatmadan devam ettirdiler, ettiriyorlar. Bir de belediyeler çok güzel katkı sundular. AFAD koordinasyonunda kendilerine zimmetlenen belediyelerin bölgesinde çalışmalarını ilk günün heyecanıyla devam ettiriyorlar. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Bu süre zarfında bir süre çalışmalarına ara veren TBMM tekrar çalışmaya başlayınca ilk iş olarak Emeklilikte Yaşa Takılanların sorununu çözdü. Bütün sorunlar çözülmese de önemli oranda sorunlar çözüldü. Ancak bağkurlular açısından sorunlar yine bir başka bahara kaldı. Emekli olacağını sanan bağkurlular eski borçlarını sildiremediler. Eksik günleri kadar borçlanma yapmadan sorunlarının çözülemeyeceği bilindiği halde onların bu sorunu görmezden gelindi. Oysa bağkurluların birçoğu kendi primini zamanında ödemedi ama yanında çalıştırdığı işçilerin primlerini hep zamanında ödedi. Yanındaki çalışanı emekli olurken kendisi emekli olamadı. Bu konuda da kimseden bir yardım alamadılar.
Bu arada yeni bir yapılandırma kanunu daha çıktı. Henüz bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kanuna göre vergi ve sigorta borçları yeniden yapılandırıldı. Bu kanunlar vergi ödevini zamanında yerine getiren vatandaşın azmini kırsa da siyasiler oy kaygısı ile bu kanunları 3-4 senede bir çıkarmaya devam ediyor. Bu kanunda eskilerin aksine bağkur borçlarının silinmesi ve bağkur süresinin ihyasına yer verilmemesi büyük eksiklik olarak göze çarpıyor.
Deprem bölgesinin yeniden ihyasına başlandı. Yeni konutların yapılması için yeni alanların tespiti, tespit edilen yerlere de konut temellerinin atılması iyi güzel de ülkemizin tamamı deprem bölgesi oralarla ilgili neler yapıyoruz? İzmit depreminin üzerinden geçen 24 yılda ne yaptık? Yaptıklarımız hangi noktada yeniden değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Özellikle İstanbul’da olacak bir depremin altından nasıl kalkılacağı konusunda konunun uzmanlarının kafa yormasının zamanı gelmedi mi? Hala İstanbul nüfusunu 5 milyon daha artıracağı hesaplanan Kanal İstanbul rüyaları görülüyorsa vay halimize.
Tüm sorunlar devam ederken seçimlerin nasıl yapılacağı da ayrı bir sorun. 13-14 milyon insanın doğrudan etkilendiği bir ortamda seçimin yapılabileceğine karar veren YSK, işin bütün vebalini yüklendi. Oysa 2-3 milyon insan yaşadığı yerden başka yerde oy kullanırken o bölgenin kaderini de etkileyecekler, oy verdikleri bölgelerin kaderini de etkileyecekler. Bu bile başlı başına bir sorun teşkil etmiyor mu? Ediyor etmesine de iktidar günü kurtarmanın, muhalefet ise iktidara uzanmanın sarhoşluğu içinde…