Geçtiğimiz hafta Tirebolu Dernekler Federasyonu iftarına gitmiştim. İyi ki gitmişim iftara değerli dostum Av. Mehmet İpek de gelmişti. Konuşurken bir kitap yazıp yayınladığından bahsetti. Ne kadar sevindiğimiz anlatamam. Otobiyografik bir eser olduğunu ve değerli eşi rahmetli Meryem’e hastanede refik olurken yazıp bitirdiğini anlattı. Meğer sürprizi iftar sonuna saklamış; isteyenler olur diye bir miktar getirmiş ve orada isteyenlere imzaladı.
Son zamanlarda hızla okuyup bitirdiğim bir kitap oldu, Onun Gibisi Olmak. Mehmet hoca okul çağına gelince yaşı küçük olduğu için okula yazılamamış. Bu yüzden mahkemeye verip yaş büyütmek için gittiği Tirebolu’da mahkemesine bakan hâkime öykünerek onun gibi olmak istemiş. Kitabın ismi de ondan geliyormuş. Ancak kitap kurmacadan ziyade gerçek olaylar üzerine kurulu olduğu için kendi hikâyeme benzettim, kendimi buldum okurken. Sanki Mehmet hoca ben, eşi Meryem de bizim Çakır hanım oldu yer yer. Işıklı köyü Kuzgun, Tirebolu’da kaldığı evler bizim Küçükköy’deki gecekondu oldu. Tirebolu Ortaokulu da Vefa Poyraz oldu yer yer. Mehmet hocanın yakalandığı tüberküloz ve tedavi olduğu Giresun Göğüs Hastalıkları Hastanesi benim kaldığım Trabzon Göğüs Hastalıkları Hastanesi oldu. Onun koğuşunda yatan hastalar benim koğuştakilerle yer değiştirdi. Onun kardeşlerini bakması benim evlenip kardeşlerimi okutmak için İstanbul’a getirmem gibiydi.
Kadınların hikâyesi hep aynı, evlenirsin evdeki çocuklar daha dün beraber oynadığın arkadaşların artık senin de evladın olur. Onların bakılıp büyütülmesi, yıkanıp giydirilmesi senin de görevin olmuştur artık. Annenin babanın daha küçük deyip sakındığı işler bir gecede büyüyen gelinin yapması gereken işler olur. Tabi en çok da el ne der korkusu sarar her yanı.
Mehmet hocanın ibretlik hikâyesi daha çocukken başlar, küçük olduğu için okula yazdırılamayan hoca, mahkeme kararıyla yaş büyütüp okula yazılır. Kendi ifadesi ile gotbaş hoca, başarıyla bitirir ilkokulu. 1970’lerin Türkiye’sinde her köyde ortaokul yoktur. Ortaokul için ilçe merkezine gitmek gerekir, gitsen kimin yanında kalacaksın? Kim sana bakacak orada? Bu sorunu da iki cici baba ve anne ile aşar hoca. Bir sene birinin yanında iki sene de diğerinin yanında kalan hoca, her seferinde ağlayarak ve hüzünle ayrılır bu yeni anne ve babalarından. Lise hayatı da mucize gibi geçer hocanın Tirebolu Lisesinde başladığı hayatı Trabzon Öğretmen Okulunda devam eder. Orada da başarılı bir öğrenim hayatı geçiren hoca 18 yaşında evli biri olarak Bingöl’de öğretmenliğe başlar.
İki yıl orada maceralı bir hayat geçiren hoca şark görevi bitince köyüne döner ve 9 yıl da köyünde öğretmenlik yapar. Bu sırada çocukları da olan Mehmet hoca, artık hem İstanbul’a gitmek hem de hukuk okumak istemekte ve hiç aklından çıkarmadığı onun gibi olmak istemektedir. Üniversite sınavında tek tercih yapmıştır o da gitmek istediği okul İstanbul Hukuk Fakültesidir. Başarılı hoca bunu da başarır ve bir yıl Giresun’dan İstanbul’a sadece sınavlara gelip giderek sınıfını geçer. İkinci yıl İstanbul’a tayinini yaptırır ve bu maceralı bir dönemin daha başlangıcı olur. Hiç sınıfta kalmadan 4 yılda okulu bitiren kahramanımız artık onun gibisi olmuş ve cübbeyi giymiştir.
Torunlarının istemesiyle hikâyesini hatta onların deyimi ile masalını anlatması ile başlayan eser, eşi Meryem Hanımın hastanedeki hayatı ile sona erer. Sona erer ama esas olay herhalde bunda sonra başlar. Çünkü kısa süre sonra Meryem Hanım vefat eder. Allah rahmet eylesin ben bacım gibi sevdim Meryem Hanımı.
Benim gibi siz de kendinizden bir şeyler bulmak istiyorsanız, Arı Sanat Yayınlarından çıkan eseri yazarından[1], yayınevinden ve çeşitli kitap satış sitelerinden temin edebilirsiniz.
[1] Av. Mehmet İpek İletişim 0532 443 1919 av.mipek@hotmail.com