Tunus’ta, seyyar tezgahını zabıtaya kaptıran üniversite mezunu bir gencin, bunalıma girip meydanda kendisini yakmasıyla ortaya çıkan isyan dalgasının tüm ortadoğuyu saracağını bilebilseydi bu genç, acaba ne düşünürdü? Her şeye rağmen eylemini gerçekleştirir miydi sizce? Cevabını vermek zor. Fakat dalga dalga yayılan ve Batılıların Arap Baharı adını veridkleri bu toplumsal hareketler şimdiden 3 kurbanını yedi bile. Libya’da Muammer Kaddafi, Mısır’da Hüsnü Mübarek ve eylemlerin çıkış noktası olan Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali..
Ortak yönleri çok uzun yıllardır tek kişi ile yönetilen bu devletlerde, halk biraz da kışkırtma ve provokasyon ile sokaklara döküldü ve daha fazla hak,adalet ve eşitlik istediler. Tamamında geri püskürtüldüler. Yılmadı , devam ettiler. Libya’da kanlı, Mısır’da kansız devrimler gerçekleşti. Hakeza bir çok ülkede reformlar, iyileştirmeler yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Peki ya Suriye?
İlk yazımızda bahsettik, tam 42 yıldır bilfiil Esed ailesi tarafından yönetiliyor. Ülke aslında Irak gibi o kadar da kozmopolit bir yapıya sahip değil. Ülke nüfusunun çoğu Sünni Arap. Fakat yönetim kadrosu ve Esed’ler ise ne hikmetse Şii mezhebine mensup. Tek kültürlülüğün getirdiği sıradanlıklar sonucuzun yıllar herhangi bir sıkıntı yaşanmadı Suriye’de. Bu yüzden gönül rahatlığı ile İsrail ile de savaştılar, Lübnan ile de. Ne zaman ki Arap Baharı neticesinde yukarda saydığımız ülkelerin liderleri görevlerinden el çektirilince, bir takım güçler tarafından sıranın Suriye’ye geldiğinin açıklanması geç kalmadı. Küresel yapı birbiri ile çekişirken araya piyonlar koymaktan çekinmez, oyunu piyonların sahasında oynar adeta. Pekala kim bu küresel güçler, akan kanlara aldırmayıp sadece çıkarlarını düşünen,oyunu kurallarına göre oynayan ülkeler?
Suriye de Beşşar Esed ile birlikte bugün yoğun bir Rusya işbirliği söz konusu. Hemen hemen her konuda büyük ihale ve işleri Ruslar alıyor, Suriye savunma gücü Rus silahlarından oluşuyor. Bunun yanında Suriye yönetiminde olan Baas Partisi ve sosyalist kimliği ile de Çin tarafından kabul görüyo, destek olunuyor. Son aktör ise Şii yönetime destek çıkmakta tereddüt göstermeyen Şii İran. Halbuki resmi adı İran İslam Cumhuriyeti olan bir devletin, nasıl olurda sosyalizm ile yönetilen bir başka devlete sahip çıkar anlamış değilim. Öte yanda da sadece ABD ve İsrail’i yazsak yeterli olacaktır aslında. Malumunuz, ekonomik kriz ile boğuşan Avrupa birliği pek etliye sütlüye karışmıyor bu sıralar.
Suriye’de direniş başlayalı 1.5 yıl olmasına rağmen rejim hala ayakta ve muhaliflerle mücadele ediyor. Hem dışarıdan aldıkları destekler sayesinde, hemde muhaliflerin hala kendi aralarında doğru dürüst bir yapı oluşturamadıkları aşikar. Ama nihayetinde Suriye, ne Mısır gibi stratejik bir öneme sahip, nede Libya gibi doğalgaz yataklarına..Adım gibi eminim, eğer bunlardan biri olsa, Esed ya ölmüş ya da bir başka ülkeye iltica etmiş olurdu. Kişisel çıkarlarını gözeten devletler sayesinde piyon vazifesi gören küçükler , sadece kendileri hakkında verilecek kararı beklemekle yükümlüler. İşte Suriye de bu karar bir türlü verilemediği için hala kan akmaya devam ediyor.
Peki ya Türkiye?
Öncelikle ifade etmem gerekirse, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’nın samimi olduklarına yürekten inanıyorum. Saydığım ülkeler gibi ahlaksızca değil, aksine ülke çıkarlarımızın gözetilmesinde kul hakkına girecek işlerden kaçındıklarını ümit ediyorum. En baştan bu yana istediğimiz sivil kayıpların olmaması idi. Değerli kardeşim Barış Alkanat, bir önceki yazımızla alakalı sormuş, Ahmet Hakan’ın dediği gibi; ne oldu da Kardeş Esed, birden Diktatör Esed oldu, diye. Bu soruyu ana muhalefet partisi CHP de sık sık gündeme getiriyor, tabiri caizse hükümeti eleştireceğim derken aslında populizm yapıyor. Şöyle ki, demokrasi vaatleri ve açılım sözleri veren Beşşar Esed, en ufak bir protesto gösterisinde sivil halka karşı silahları kullanmaya başladığı andan itibaren diktatörlüğe doğru selamını çakmıştı. Bahse var mısınız, eğer Esed katliamlarına devam ederken Türkiye olarak “kardeş” kalmaya da devam etseydi, muhalefetin tavrı ne olurdu acaba? “Şuna bak, adam kendi halkını öldürüyor, Tayyip hala kardeşim diyor” demezler miydi?
Tabi bir de içimizdeki düşmanlarla da uğraşmaya devam ediyoruz. Savaş çığırtkanlığı yapanlar gibi ekliyorum bende, keşke kalleş PKK da Suriye Ordusu gibi karşımıza çıksa ama olmuyor işte, hainlik damarlarına işlemiş bir kere. Sinsi ve gizlice pusu kuracaklar, mayın döşeyecekler. Tarzları bu..
Bu süreçte herkesin suçu ve payı var. Tek düşüncem, inşallah Suriye devrimi amacını aşmaz ve bir mezhep çatışmasına dönüşmez. Zira mezhep çekişmeleri Müslüman ülkelerin en büyük sorunudur, geri kalmalarının nedenidir. Ülkemizde de zamanında Maraş Olayları ve Sivas katliamı gibi badireler atlatmış, deneme tahtasında oyun yapanların planlarını boş çıkarmıştır. Bir kere daha böyle bir tecrübenin içine girmeyi kimse istemez diye düşünüyorum.
Allah’a emanet olunuz..
NOT: Geçtiğimiz hafta içerisinde dünya evine giren Gphaber.com yazarımız Zeynep Vurmaz hanımefendiye, kıymetli eşi ile uzun ve hayırlı bir ömür geçirmelerini diliyor, tebrik ediyorum.
Barış ALKANAT 12 Yıl Önce
okuduğum bir köşe yazısında yazar şu şekilde ifadelerde bulunmuş.. dünyanın neresinde böyle bir karışıklık çıksa ortaya anında atılan, birbirinin benzeri sözcükler vardır; demokrasi, özgürlük, insan hakları!.. eskilerin deyişiyle lâf-ı güzaf.. televizyonlara çıkanlara, basındaki bazı köşe yazarlarına bakıyorum; hepsi bir demokrasidir tutturmuş onlara sormak gerekmez mi? libyada demokrasinin, özgürlüğün olmadığı şimdi mi aklınıza geldi? keza aynı şekilde mısırda, suriyede demokrasi, özgürlük, insan hakları varmıydı ki bu en son çıkan arap baharına kadar yani şimdi mi akla geldi burada sadece türkiyeyi eleştirmek istemiyorum aslında sizinde daha önceki yazmış olduğunuz yazılarınızdan bir örnek vermek gerekirse ( yeni düzene geçtiğimiz şu yüzyılda ülkelerin dışişleri politikaları yoktur, ülkelerin çıkar politikaları vardır.her devletin diğer devletlerle olan dostluğu-düşmanlığı vs. yalandır.çıkarı varsa dost, çıkarı yoksa düşmandır.) bunları hatırlattıktan sonra şu ifade etmek istiyorum t
şükrü abbaze 12 Yıl Önce
bence yazının ilk bölümü herşeyi anlatıyor. bazan düşünüyorum, maksad esedin gitmesiyse bu adamı öldürmek yada ne bilim zehirlemek çokmu zor neden hala müslüman müslümana silah çekiyor. aklada şu soru geliyor acaba maksad müslümanların birbirini vurması mı?